21 Aralık 2011 Çarşamba

gidememek...

boş bir sokak
sadece sokak lambası
gidememenin
hep yenik düşmenin kalbe
şahitleridir


bitmesin diye sarılma
zamana yalvarma miadı




gidememek değil bu gitmemek
vazgeçmemek
her şeye rağmen onu hissetmek




- bir çay içimlik değil bu gece saçlı-

4 Aralık 2011 Pazar

ot kim

sloganlar atılırdı
"halkaların kardeşliği" ana temasıydı toplanmanın
ben aşıktım
her halk kardeş olmasın
"halkların aşkı" da yer almalıydı pankartlarda




içimdeki kederle meydana girdim
kinliydim
devlet ananın copu omzumda parlıyordu
sana da kızgındım
sözlerin çarpıyordu suratıma
gözlerime kaçan devlet ananın biber gazı
gözlerim yaşarıyor sade biber gazından değil
senin gidişin de etkendir
limonlar dağıtılır ya meydan da
almak istemem
"erkekler ağlamaz" dendi hep
ve ağlamak için devlet anaya sarılırdım
hırpalardım kinliydim ona
copunu parlatınca sırtımda
atınca biber gazını ağlardım
kimse bilmezdi gerçekten ağladığımı
devlet anaya daha da kinlenirdi meydan
bende rahat rahat ağlardım




ara sokaklarda yazı yazılmadık duvar bırakmazdık
her sloganın sonunda küçük
dikkat çekmeyecek şekilde
aşklarımızı da yazardık
bir tek biz bilirdik
kimse farkına varmazdı
hep aşklarımızın o sokaklardan geçmesini dilerdik
bilirdik geçseler de göremeyeceklerdi
solculuk oyunları oynardık
aşka vaktimiz yoktu
biz insanlığı kurtarmak için çabalardık
kimseye söylemezdik
hepimizde bir aşk vardı
utanırdık anlatamazdık
zaman kaybıydı, düşüncelerimizde aşka yer yoktu
öyle kandırırdık kendimizi
yalnız kalınca kendimizle
işte o zaman yaşamaya başlardık aşklarımızı




büyüdük
solculuk oyunlarını bıraktık
artık duvarlara slogan yazmıyoruz
kalemlerimizle kağıtlara yazıyoruz
insanları kurtarmaktan vazgeçtik
artık daha yaşanılası bir dünya için çabalıyoruz
eskiden kalma bir alışkanlık olsa gerek
hala aşklarımızdan bahsedemiyoruz
utanıyoruz
hala yer yok birlikteyken aşklarımıza
hala yalnız kalınca yaşıyoruz
herkesin başka bir kaygısı  var artık
değiştik değişmesine de hala bazı huylarımız aynı
ışıklar yanarken sokaklarda etrafımıza bakarak yürüyoruz
korkacak bir şeyimiz yok oysa ki
ellerimizde sprey boyalar yada ceplerimizde limon yok
aşklarımızı da yazmıyoruz artık duvarlara sloganları yazmayı bıraktığımızdan beri




artık kendi sözlerimize gölgeyiz
bedenlerimiz yer çekimine yenik düşmüş
bir tek aşklarımızdı bize kalan
neydi sebebi
kimseye anlatamadığımız için yok mu sayıldılar da onlara el uzatmadılar
yoksa kendimize bile sesli bir şekilde söyleyemediğimiz için
çünkü "yerin kulağı vardı" hep içimizde kaldılar




artık söylesek bile bir şey değişmeyecek gibi
aşık olduklarımız hep başkalarıyla
belki beklediler biz sustukça
onlar susmayanlara bizce "ot olanlara" gittiler
şimdi kim ot..

2 Aralık 2011 Cuma

renk hokkabazı

geleceğini çiziyorsun ya zamanın üstüne
renkler etrafında
gecenin rengi bulaşmış saçlarına
yüzüne çizdiğin yorgunluk çizgileri
ne yorgunlukların ne acıların izleri
belki de ulaşamadığın aşklarının
hayal kırıklıkların belki de


umudu da çiz
sevmeyi sevilmeyi de
güzel bir aşk çiz zaman çizgisine
olimpostakiler kıskansın


özlemi çiz birazda hasret rengi at üstüne
kavuşmayı unutma
vuslatsız bir ömür neye yarar ki

birazda güven olsun zaman çizginde
kötülükte olsun serptiğin renkler içinde
hayal kırıklıklarına azıcık yer ver


renkler elinde
renk hokkabazısın

gece saçlı
sen zamansızlıksın

-özledim-





24 Kasım 2011 Perşembe

tepemizde tanrılar

dalga seslerini duyuyor musun
hayallerimize çarpan
onları köpürten dalgaları

-poseidon kızmış olmalı bize-

notalar uçuşuyor gök yüzünde
akordiyonun boğuk sesi doluyor odaya
renklerle dans ediyoruz

-eros dolanıyor ortalıkta-

çantamızda ki gün ışığını
ortalığa saçma vakti
gözleri kamaşsın etraftakilerin
söyle bana nereye sakladın kendini
kölen nerde
üzümlerini kim getiriyor

-olimpos dağı boş kalmış-


22 Kasım 2011 Salı

dön ve düşün

bir masal biter
kapanır kabı kitabın
23 sayfalık

-ceplerinde biriksin şiirlerin-


21 Kasım 2011 Pazartesi

"kavuniçi dans et"

yolumuz olsa hiç bitmeyecek
renklerle bezenmiş atlarımız
dört nala sürüp ufuğa doğru

-mavi ve kırmızı asalarımız elimizde-

biriktirdiğim renkleri döksem yola
basa basa geçse üstlerinden atlarımız
etraf rengarenk tozlara bulansa

-methiyeler diz özgürlüğe-

"kavuniçi dans et"
durmadan şarkı söyle
maviler kırmızıya kırmızılar maviye karışsın

-etrafında bir yerlerdeyim-

19 Kasım 2011 Cumartesi

ben gerçeğim

beni hissedebiliyor musun?
bir silüetim senin beyninde
senden bağımsız bir hayal

-algılarım düzülmekte-

oynamana gerek yok alıcılarınla
ben gerçeğim
hiç olmayacak kadar

-ve sen bu gerçekliğin içinde ki hayal-

karakterler yarat kafanda
senden bağımsız vücut bulmalarını izle
hayretler içinde dans et

-hayaller güzeldir gerçeklikle örtüşmediği sürece-

ordularını sal dört bir yana
hep yalnız kalma seansları uykusuzluklarda
yastıklar değiştir yada ters çevir yastığı

-güvenmek zordur bilirim-



17 Kasım 2011 Perşembe

olumsuz bir his

boşuna kürek çekiş benim kisi
akıntıya karşı yüzmek
veya rüzgara karşı işemek


-yüzüm ıslanıyor-

ne yapsamda olmayacak onu hissediyorum
hep "o" başka bir hayal kuracak
ve ben orda olmayacam
hiçbir zaman baş rolde

-çokça düşünce var kafamda-

-vazgeçmek kolay mı?-

12 Kasım 2011 Cumartesi

senden yana Tanrı hemde Grekçe

bu gece sen kusuyor gökyüzü
tanrı Grekçe anlatıyor seni
ne kadar ölü olsa da dili anlayanların başına düşüyorsun

-sanırım tek bulut ve o da benim üzerimde duruyor-

6.08 trenine yetiştirdim düşlerini
asıp posta direğine kaçtım
bir tek kondüktör gördü

-tüm şahitlere bir 45lik plak yada tabanca-

un ufak ettim hislerimi
rüzgara bıraktım dağıtsın diye
hepsi mi sana geldi

-mikail'de senden yana-

son demine kadar içtim çayı
hepsinde sen vardın yanımda
dumanı sanmıştım tütünümün

-sigarayı bırakmalı mıyım?-

7 Kasım 2011 Pazartesi

marla singer boşluğu

biranlık kaybetme duygusu
mezarlığa dönüşme evrelerinden dönmek gibi

eşyalarla intihar senaryoları tasarlamak
ve herkesi onlarla asmak

-özlem ağırlığından olsa gerek-

birkaç anlık gözden ırak olma
neler doğuruyor
herkes savaşçı herkes gardını almış

-kaybetme korkusu ne beter-

gözlerindeki gülüşü yitirme seanslarına tutulma
marla singer'ın boşluğuna düşe yazma

birlikte tütün sarmanın hayallere atılacağı hissi
yok yok bu kadar erken olmaz

-sensiz olmaz-

6 Kasım 2011 Pazar

dağınıklıkta ki kadın

mutlu bir sarhoşluk gibi
hiçbir şeyi umursamayan
dağınık olana alışan ona aşık olan

-hayaller diyarında gibi-

dağınık bir kadının dengesini seyreden
ve ona uzaktan bakan
yaklaşmamak için kendiyle mücedele eden
o dağınıklıkta kendisininde olduğunu varsayan
ve o kadının onu bulacağını uman

-biraz angutluk gibi-

zaman çabuk akıyor
ertelemek herhangi birşeyi
yada uzak durmaya çalışmak
nasıl bir çelişkidir ki
bilindiği halde umursanmayan

-zamansız gider zamansız geldiği gibi-

geç değil şimdi tam zamanı aslında
yakalamanın

-uyan artık bırak çayı tütünü-

5 Kasım 2011 Cumartesi

kim

uykumu çaldı biri
suç duyurusunda bulunsam
yarar mı birşeye

-kim yargılayacak-


4 Kasım 2011 Cuma

tütün sargısı

sigara molasındaydım
her kapı açılışında sen çıkacaksın diye bekledim
yavaş yavaş sardım tütünü
 derine çektim her nefesi

-herkesleşme-

kapıp beni kaçıyordunya yan masalara
içimden hep geçerdi
"ey o masada oturan kadın benimsin de 
bunu sana bu kadar uzaktan nasıl söylerim"

-dur orda tam bastığın yerde-

neden hep korkağı oynamak istersin 
benden mi kaçarsın yoksa başka liman mı var gönlünde
sığınmak istersin

-korkma-

-sen ne büyük hayalsin-

3 Kasım 2011 Perşembe

abidin değilim de "mutluluk" işte bu

mutluluğu çok kez denedimde hep yavan kadı kelimeler
yazamadım
"mutluluk nasıl ifade edilir ki" diye çok düşündüm
hep noksandı
anlatır mı mutluluğu bilmem ama
bir yol ayrımında oturup karşıda ki yamaçlara bakıp
karşılıklı kırkırdamalarla geçen o sıcak zamandı sanki.
birlikte yürünen o patikaydı belki
belkide birlilte sarılan tütündü..

mutluluk nasıl ifade edilir bilmiyorumda

çok mutluyum, hep birlikte sarmalıyız tütünü
hep birlikte gülelim istiyorum..

- çayları tazele biri demli olsun-

31 Ekim 2011 Pazartesi

rüya


Fütursuzca bir bakıştı yavaşca kafası görünür iken kapı aralığından
Kim bilir belki de bir çıkar yol arayışıydı
Kurallarının başkası tarafından yazılan düzenden kaçmanın

-uyan artık kendine gel rüyada değilsin-

“Ona döneceksin” diyenlere aldanma sen kimseye dönmeyeceksin
Bencillik üstüne kurulu bir düzende neden dönesin ki
Uymak zorunda değilsin kurallarına
Belki serseri olacaksın belki de bir deli

-tımarhaneler yarat kafanda-

Yalnızsın araman boşuna belki de armalarını
Omuzundan sarkacak fırfırları
bir tebessüm kadar sürecek deliliğin
Birkaç saniyelik gülümseme

28 Ekim 2011 Cuma

gitsin


karşında bir kadın durur ve ağlamaya başlar
ne oldu diye sormak istersin fakat kaybetmekten korkarsın
“en çok korktuğum şeydir gözyaşı” der karşında oturuken
ağlarsın istemeye istemeye
kadının yüzüne bakarsın yüzüne baksın diye beklersin

-bakma yıpratma kendini-

göz yaşları dökülürken gözlerinden kadının
ağlaman kesilir durakalırsın
veda etmek istersin önce o başlar lafa
“iyiydi” der başka bir şey demez o anda
sana kalan susmaktır sadece susmak

-bırak gitsin-

“bir çay içimlikti” dersin arkasından “seninle muhabbetimiz”
“sadece bir çay içimlik demli ve tadı unutulmayacak bir çay..”

22 Eylül 2011 Perşembe

ruj izleri

kimden kaçıyorsun
her yere sinmiş ruj izlerin
oje kutularına dolanmış saç telleri
hangi telle astın gençliğini onun
gelmeleri sana sanıp kaçarsın ya 

-sen ne büyük aptalsın-

sana değil o gelmeler sen zannedilip aldandığı sanadır
sen bir boş tabuttun hani öyle derdin
sahi kim taşıyor seni ellerin dışarıda sallanırken 
bir çay içimlikti senin kaçışın

hadi bırakta koşmayı gel otur..

1 Eylül 2011 Perşembe

Gemi

Sen ellerini sallayarak geziniyor gibilerde iken
şarkılar durmadan etrafında fink atıyor.
 
O gemi bir gün elbet gelecek.

Sen bilinmez gangsterlerle dolaşırken İstanbul'un bilmem neresinde
Elimde bir 45 lik belki tabanca belkide hoş bir plak

Ajanlar basmıştı evimizi, çıplak ayak yakalanmıştık
Gözlerimize rimel çekip sessiz sokaklarda dolaştırmışlardı

O gemi gelince ya sen olmazsan,
 İşte o zaman "O gemi" batar.

28 Ağustos 2011 Pazar

tanrının luzumsuz şakası

lanet okuyorum kendime her seferinde sana doğru seğirttiği için kalbim.

 ey tanrı nedir bu şaka yeterince eğlenmedin mi benimle..

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Bitti !!

    Bitti dersin kendi kendine bu sefer kapattım o konuyu artık donmem dersin, işte o büyük bir yalan. Her fırsatta dönüp dönüp bakarsın, bakmak için can atarsın.
Kendi kendime bitti diyorum artık uzak duracam ondan gelgör ki bi türlü beceremiyorum, çok istediğim halde -tamamen mantıksal olarak duygusal olarak deli gibi onun yanında olmak istiyorum.- olmuyor.
Olmayacak birşey için kendimi niye yoruyorum ki. Tamam insan acı çekmeyi sevebilirde bu kadar fazlası ağır geliyor bana ve buna dur demem gerek.
   --Yok be niye dur diyeyim ki seviyorum, onunla muhabbet etmek onunla oturmak birlikte olmak şu yeryüzündeki en güzel anlardan biri oluyor bundan neden vazgeçeyim ki.
   --Ama acı çekiyorum, kaldıramayacağım büyüklükte bir yük bu işte tam bu yüzden üstesinden gelemediğim için onu kafamdan atamadığım için onunla heran birlikte olmak istediğim için ve bunun olmayacağını bildiğim için uzak durmam gerekiyor. Ona çıkan her yoldan eşkiya bekliyormuş gibi yolda kaçmam gerekiyor.
   --İyi de insan milyonda bir umut var iken bile mücadele ediyor;o uğurda zaman harcıyor ben neden yapmayayım ki? ve benim umudum -en azından bana verilen umut- çok fazla ee o halde devam etmeliyim.
İkinci bir düşüşü ki bunu önceden bildiğim halde kaldırabilir miyim? ilkinden daha ağır bir acıyı kaldırabilir miyim?
 
--Sanırım hayır kaldıramam.
   
  Bana bir kere "git" de. sadece bir kere "git başımdan istemiyorum ben başkasına aidim" de sadece bir kere. Bak o zaman sana bir daha geliyor muyum. senden fellik fellik nasıl kaçarım sen o zaman gör.
   --Hayır bana arkadaşça yada dostça gelme istemiyorum bundan hoşlanmıyorum ben seninle arkadaşça nasıl muhabbet edebilirim ki.
  --Seninle yaptığım muhabbeti daha önce hayatıma giren hiçbir kadınla yapmadım ve bu beni benden alıyor. Hiçbir kadınla şarap içerken ne dinleniri konuşmamıştım yada hiç bir kadınla sanat filmi tadında geçen bir günün sonrasında o filme uygun müzik bulma çabasına girmemiştim.
Atmak için seni kafamdan yaptığım ilk adımdı "drama köprüsü" çalarken bunu değiştirin demek. Devamını yapmak içinde kendime bahaneler bulmam gerek bir meşgale beni oyalayacak bir şey. -ne olursa-

 --bana çokça bahane gerek çokça..

7 Temmuz 2011 Perşembe

hı hı evet

melodrama takılıp kalmak acı birşey mi acaba.. aklımda bir sürü acaba var? acaba insan yüksekçe bir yerden atlayınca uçabilecek mi? acaba o hayalim gerçek olacak mı? acaba o yolun sonu görünecek mi? acaba .. acaba ..

ağır arabesk kötüdür. arabesk diyince heyheylenmeyin kast ettiğim melodram yada melankoli entelce isimler bunlardı sanırım.
"yorgunum" dedi sordum sebebini dahası bence olan nedeni söyledim. sürekli bir karmaşa içinde yaşamak, hep o boşluğa bakmak insanı ne derece yorar?
sanırım hep bir yanımız arabesk bu topraklarda lakin fazlaca içine dalmak dahası o durumdan çıkamamak yorucu insanın gözünde ki feri alan bir nevi sünger...

6 Temmuz 2011 Çarşamba

öyle işte

şu sıralar kendimi otuzunda işsiz güçsüz, evde aç çocukları bekleyen biri gibi hissediyorum üstelik çocukların annesi ölmüş..
kendimi babası ölmüş annesi tecavüze uğramış gibi hissediyorum..
öyle bir boşluk ve ağırlık ki adım atamıyorum..

3 Temmuz 2011 Pazar

aidiyet duygusu

bir buçuk saatlik kısa ama uzun bir iş deneyimi yaşadım bugün. kısa sürdü iş lakin baya yordu beni..
gittiğimde herkesin üzerinde iş yerine ait baskılı üniforma vardı ve bana verecekleri yedek bir üniforma yoktu. sen kendi elbiselerinle takıl dediler. olur dedim başta daha iyi ne öyle tek tip görünmek falan dedim. zaman geçtikçe "aslında giysem fena olmaz mı"ya dönüştü 12 çalışan vardı ve ben bir ikisiyle tanıştım ancak beni kabul etmiyorlardı çünkü onlar gibi giyinmemiştim ve aslında kabul edilmemeyi kabullenmiştim bi bakıma. bunlar olurken bir üniformanın yada bir kimliğin "aidiyet kazandırır mı canım" havası vardı bende. insan hissetmeli o aidiyeti ordan olmayı içten istemeli diye düşünürdüm lakin o ortamı görünce aslında baya etkiliymiş o kimlik yada orda her ne varsa "aidiyet kazandırma adına" bu duyguyu pekiştirmek. o an o üniformanın üzerimde olmaması beni ordan baya soyutlamıştı ve orda çalışıyor olmama rağmen aslında çalışmıyordum çünkü kabul edilmemiştim oraya resmi olmasada gayrı resmi.
bir ülkeye ait olduğunu hissetmek aslında taşıdığın o kimlikte ve o coğrafyadaki konuşulanı kelime anlamı dışında anlayabiliyor olmak asıl aidiyet duygusu kazandıranmış. oralarda dolanırken neler yapacağını nelerin tepki toplayacağını bilmekmiş aslında durum. yaşayınca küçücük bir olayda anlayabildim ancak o duyguyu. demek ki bazı durumlarda baya itinalı konuşmak gerekirmiş.

28 Haziran 2011 Salı

hayallerin peşinden

Sanji gibi koşturmak  her gördüğün güzelin arkasından
yada sadece yolunda duruyor diye boş vaatlerle teninin kokusunu çalmak
eee nerde kaldı senin beylik lafların hani "bir" vardı "çok" yoktu
hani diyorsunya "yalan" yok "gerçekten hissetmek" var ee nerde dediklerin
aa unuttun mu yoksa hay kör şeytan görüyor musun tüh..
luffy koştursa önden "macera" kokuyor dese..

21 Haziran 2011 Salı

15 Haziran 2011 Çarşamba

kül fırtınası

ellerimi uzatsam öylece dalgınlığa vurur gibi
camı hafif aralasamda oksijen dolsa beynime kan gitse
ecel terleri dökme seansı sona erse
mabel matizden de "kül hece" öpermi beni gözlerini kapatıp..

nuh tanıklık  etse ahvalime gemiyi bırakıp gelmez mi düze
nero roma'yı yakmak yerine yakmaz mı şu suları
ah şu ecel terleri bitse artık
gözlerinde ki balyoz ağırlığını bir giderebilse

"ruhumda ki fırtınalar merihi usandırdı"

eyleyinde geldin fuzuli
can hıraş halime tanıklık etsin
etmez mi leylaya dunyayı dar
mabelden çalmaya devam eder "kül hece"...

medet um

"kaldır kafanı bak kimler can çekişiyor cennette"
saatler tersine akıyor, her an bir öncekinin aynısı
uykular haram cennette bile

sustur tüm saatleri kafanın içinde çalan
eyvallah de demezsen de dermiş gibi yap
onlar her yerde

--hadi iç şu şarabı yavaş acele etmeden

çıkrık yukarı doğru sarıyor boş kovayı
tek bir damla umut kalmamış
haykır tanrına doğru -duymayacak biliyorum-
medet um ondan


--hadi bittiyse şarabın gidelim

9 Haziran 2011 Perşembe

kim nasıl yani..

tanrınız öldü
bu kötü haberi benden duymanızı istemezdim
lakin elden birşeyde gelmez
sizin tanrı varya aslında tam bir sahtekarmış
evet evet sahtekar tamam tamam anlatayım
-canım bi çay koy hele demli olsun
hani diyordu ya size "ben sizi heran görüyor ve izliyorum" "ben sizi dinleyip sizin için en iyisini yolunuza çıkarıyorum" diye
işte o tam bir yalan yok öyle birşey tabi canım
aslında sizi oyalamak ve hani varya şu lanet olası bitmez umut işte onu sömürüyordu haliyle onunla birlikte size de tıklatıyordu
tamam ya sinirlenmene gerek yok muhabbet ediyoruz şurda
-tatlım bide şu kibriti uzatıver hah hay babana rahmet
rahmet dedim de aklıma geldi hani diyordu ya sizin tanrı "affederim sizi benden büyük affedici yok" aslında kendiyle de çelişiyor be "cehennem var" diyor o nasıl iş hani affetmek nerde kaldı.
neyse biz konumuza dönelim
*naptın sen ya nasıl gidiyor hayat
heya şu sınavlarda ne yapacaz ki allah yar ve yardımcımız olsun*
çakal bu cümleyi kurunca nasılda sevindin sen sevin sonra o heves kursağında kalsın diye kurdum bu cümleyi
hadi olum oku bir fatiha
tanrın(ız) öldü..
-canım ya şu demliği yanıma koyu ver bi zahmet..

tamamen özentiyle yazılmıştır

bakınca bana belki kendimi mutlu bir anne gibi hissederim
-tamam cinsiyet farkı olabilir de benim kasettiğim mantığı akıllım
cigara parası verilmiş bir şarapçı gibi hissederim belki bakınca bana
bir yudum şarap alıp yakınca cigarayı oh bee dünya varmış
sakallarımda epey uzadı 
halim bir mandolin neşesi gibi
bakınca bana boş sokakta uçan naylon torbayı gördüğüm gibi sevinirim belki

"haydi içte çay koyayım.."

6 Haziran 2011 Pazartesi

tek "soylu"ydun tanıdığım

adreslerinde 
yokluğunu kıyamaet bilerek özlüyorum..
hiç tanımadan seni
bazı bazı muhabbetlere konu oluyorsun
avazım çıktığı kadar anlatıyorum
"hala çok güzel senden bahsetmek"




meclise düşünce senin adın 
tavrın başka adlarda
seni anımsıyorum 
her dediğim sanaydı
pamuklar sarıyorum doluyorum kulaklarıma 
ağzıma
beyudedir biliyorum seni anmak
"hala çok güzel senden bahsetmek"




dolamışken sen tüm kılcallarını
her bastığım toprak parçasına
attığım her adımda 
canını acıtır korkusuyla 
"kuş yumurtaları serili ayaklarının altında"
yürüyüşü takınıyorum
aheste atarken tüm adımlarımı 
soğuk kanlı diyorlar
nerden bilsinler ki her karışta sana geldiğimi 
senden uzaklaştığımı
"halen güzel seni konuşmak"




kimseler dinlemesede beni
bir bakarım yaz olmuş
kol kırılır yen içinde kalırmış
iyide sen yoksun
"kiminle sevişsem seni aldatıyorum"
şarabı kimseyle içemiyorum sıcak sıcak
sen vardın o şarap kadehinde 
ve ben sana içiyordum




sözlerimdi bana tek kalan servetim 
ve sen artık yoktun
eski harap bir kitaplıkta yanmıştın
türkçeye çeviremiyorum seni
eski bir mezepotomya destanından kalma söylemler biriktirdim sana
yanımdayken 
çok yanık 
ve bir o kadar komik cümleler geçerdi kafamdan




"çok arabesk kalıyordum her soylu aşkla karşılaşmamda"




sen tanıdığım 
tek "soylu"ydun..

1 Haziran 2011 Çarşamba

çok zor

yüksekçe bire tüneyip, tabakanı çıkarıp sarmaya başlarken tütününü. tüm dikkatini sanki atomu parçalama seansındaymışsın gibi sarıma vermek ve aniden duyduğun "serseri". 
 " bize derler serseri severim onları" geliyor aklıma "şarkı söyle serseri" geçerken aklımdan bir mırıldanma alıyor yine beni. "ben mi seçtim bu oyunu ki seveyim kurallarını... perde açılmadan kendime gelmeliyim... belkide rolümü boş vermeliyim."

27 Mayıs 2011 Cuma

iyi ve kötünün ötesinde

    sıradan bir çay sohbetine müdahil olan iki yabancı.. öyle bir yabancılar ki hem bana hem birbirlerine. usulca süzülüyor ve çaylarını yudumlamaya başlıyorlar. gözlerinde dayanılmaz bir teslimiyet hissi dağıtan kadına gözlerim takılıp kalıyor. zarif el hareketleri, rüzgarla hareket ediyormuşçasına sallanan parmakları, ince belli bardağı parmaklarının ucuyla umursamazca tutuşuna takılıyorum.
   bir o kadar sorgulayıcı kapalı bakışlar fırlatan etrafını tedirginlikle izleyen kahverengi gözlere bakıyorum bi ara. bardağı öyle bir sıkı tutmuş ki kırılacak parmaklarının arasından kan fışkıracak hissi uyandırıyordu. dağınık dalgalı kumral saçları hafif esen rüzgarla sallanırken bile gözleriyle rüzgara hükmetmek ister gibiydi.kara kaşların altında ki iri gözleri her an geziniyordu korkarcasına.
    muhabbetin güzel yerinde yabancılaşıp o iki davetsiz misafiri seyre daldım. aklıma yaşlı bir ninenin anlattığı çokça uzun kürtçe destan geldi." we be xeber kevın dılete de, te be hemde xwe wa mazınke dı hınave xweda" diyor du ki " habersiz girecekler kalbine ve sen habersiz isteksiz büyüteceksin içinde onları"..
tek tek kalkıp gidiyorlardı etrafımızda insanlar azalıyordu ikisi tüm yabancılıklarıyla karşımda oturmaya devam ediyorlardı bende onları tek kelime etmeden izliyordum.
tedirgin olan arada "ne bakıyorsun be" der gibi bakışlar fırlatsa da sezdirmeye çalışmadan bakmaya devam ettim. ve ayrılma vakti gelmişti. son sigaramı da  yakıp uzun uzun yürümek isteğiyle yola koyuldum.
  aniden gelen ve hayatımda çokça yer kaplayan iki kadın siyahla beyaz gibi farklı iki kadın. olur  mu ki ikisini birden tutabilir miydim içimde. nasılsa iyilikte kötülükte var bende her ikisi nasıl yaşıyorsa onları da yaşatabilirim sanıyorum. birbirlerine katlanacaklar yada ben onlara katlanacam artık..

17 Mayıs 2011 Salı

siktiret

siktiret be sevgili bırak kıçıma batan platonik dikenle kalayım. yorma kendini boşver gitsin..

15 Mayıs 2011 Pazar

dayanılmaz hafiflikte bir "Solfej"

"bir sokakta sevdiğiniz biri yaşarsa orası dünyanız olur" demiş ya lawrence amca düşündümde adam ne çektiyse hangi sokağa taşındıysa yada kaç sokak değiştirmişse.. dünyam olacak sokaktan o kadar uzaktayım ki
sokağın yolunu unutmak yada hiç gitmemiş gibi bir hisse kapılmak. yabancılaşması sana en yakınındakinin senden yakın olanın sana artık o sokakta değilim demesi dayanılmaz bir hafiflik..
alelade bir sokaktan geçerken esen rüzgarın umarsızca "eski aşklarını hatırla" deyip esişine devam etmesi.
ağlama seanslarının başlamasında etkin olduğu için takındığı bencilce ve takmaz bir edayla "ağlamaman için hiç bir neden yok sıra sende" demesi.
boş sokakta sadece ayak seslerini duyuşun ve sessizce yanında soluk alan eski aşklarının siluetleri, çıkmaz olmasın bu sokak deyip kime ettiğini bile bilmediğin temenni sözcükleriyle yola koyuluşu ayaklarının. çıkarıp cebinden tabakanı oyalar diye umduğun sigaranı sarma başlar ve bilirsin aklındadır -hep dolanır aklından çıkmak bilmeden- yalnızsın etrafında sadece siluetler yalnızsın yalnız doğmuştun ve yalnız ölecektin lakin nedendir bu arada yalnız yürüyüşün  kısa fakat bir o kadarda uzun yolu.
hayatın sana sunduğu paketlerdeki "ister misinler?" etrafında dolanan eski aşklarının "aşklar komedyası" ve onu izlemen hayatın boyunca izlemek zorunda kalışın itiraz etme lüksünü bile elinden alan "kaderler-kısmetler"
yalnızım yalnızlıktan şakaklarım ağrımakta ve sigaralar sararım üst üste ağır tütün kokusuyla öldürmeye çalışırım "aşklar komedyası"'nda ki oyuncuları teker teker beyhude bir tutum olasa da..

2 Mayıs 2011 Pazartesi

acaba

haklısın sevgili duman çıkmadığı için belli olmuyor yandığı..

30 Nisan 2011 Cumartesi

bacalar

güzel parlak güneşli gün her yer rengarenk boş boş gezmek bu ışıklar arasında, umarsızca -aklında tek bir hayal olsun diye direnmek zihnine- hayal etmek.bir an ve birden biter söner ışıklar kara bulutlar mikail'e okkalı bir küfür  neye yarar mikal'in bir kabahati yok ki "yarde iman kalmadi ho nayino bilmeyi hallarumi" uzun ve umarsız yolculuklarda iken kalbin efendisi zehir zemberek bir zaman dilimi akmaya başlar andan itibaren. yoldan geçerken  kendi yolunda ilerleyen ve oldukça da nostaljik anlara vesile olan çokça da hayal kurduran trene bile sövüyorum. "sevdaluk ince maraz" derken durulur ve düşler anılar üşüşür zihne bir tebessüm konar konar dudakların arasına. eller cebe gider ve hüzünle karışık bir mutluluk dolanır kan yerine. onsuz olunmazdı ki diyesi gelirde yol boyunca kafayı bulmuş edasıyla dolanılır. "vazgeçersek eğersa da nayino döksünler kanumuzi" bacalara dilekler çamurla dilenir. "çatma kaşlaruni da al vereyim bu cani"..

29 Nisan 2011 Cuma

merhaba

uzun bir yolculuktu
 yan yana birbirini görmezden gelerek geçen 10 dakika
uyukluyor numaraları, pencereden dışarıyı seyretme çabaları
sen de biliyor muydun yada benim gibi (gitmem gerek yanına konuşmalıyız) düşünüyor muydun
nezaketen öne doğru eğilen bir baş göz göze gelince..

hep kaçak bir tavır tekila misali hemen içip kaçsam düşüncesi
ne varki dönünce başın rüzgarından
sadece bir baş sallarsın (korkaklıgından yada senden cesaretını caldıgı ıcın hırsından)
ve uzaklaşir gider..

30 Ocak 2011 Pazar

git

iyi bir insan olduğumu söylüyorlardı 
kimlerdi söyleyen hatırlamıyorum yavaş yavaş gittiler beni bırakıp gittiler
hastaymışım kim diyor hasta olduğumu kim inandırabilir beni
gittiler birer birer gittiler yalnız kaldım
olsun ben zaten yalnızlığı severim hem bak koca şehir bana kaldı
biri olsaydı top oynardık biraz koşar yorulur sonra da bir şeyler yemeye giderdik
kimse kalmadı beni bırakıp gitti herkes yalnızım
o nasıl gitti peki beni neden yalnız bıraktı
hani sevgilimdi hani beni seviyordu o da gitti tanrı gibi önce ona inanmam için beni güzel laflarla 
vaatlerle kandırdı ve tanrı gibi o da beni terk etti
herkes gitsin umurumda değil o niye gitti ki
o gitmeseydi şimdi ona yumurta yapardım hemde en sevdiğinden unlu olanından
olsun şehir bana kaldı istediğim yere kimseye bir şey demek zorunda kalmadan girebiliyorum
bu şehrin başkanı da benim allahı da
ben tekim hepsi gitti yalnızım olsun ben zaten yalnızlığı severim
bir sürü araba var şehirde hiç binmediğim modellere bindim hemde hiçbiri kilitli değil biliyor musun
bütün evlerin dükkanların aklına gelecek her şeyin kapısı açık ben buraların efendisiyim
ama kimse yok hayvanlar bile gitti yavaş yavaş hepsi terk etti beni
ellerim kıpkırmızı yüzümde öyle ben kırmızıya bayılırım
gözlerim kırmızı siyah olmuş böyle çok güzel görünüyorlar ama başka birini bu şekilde gördüğümü hatırlamıyorum ben gerçekten hasta mıyım yok canım ne hastası ben tanrıyım ve istediğim gibi renklere sahip olurum, tanrılar neden hep yalnızdır onca yarattığının biri mi yanında kalmaz ona yarenlik etmez
duyuyor musun sesleri bulutlar bu tarafa doğru geliyorlar uzun zaman oldu yağmur bile yağmadı belki yağmur yağar da buralar biraz temizlenir belki hastalıkta biter ne hastalık mı yok canım ne hastalığı kirliliği kast ediyorum 
buralar çok kirli
o neden gitti hani beni seviyordu
küçükken annem anlatırdı bana tanrı herkesi severmiş herkesin her daim yanında olurmuş o çoktan gitti annemde beni kandırmış belki de annemi de kandırmışlardı
ben o neden gitti o gece saçlı kız neden gitti
hani beni hiç bırakmayacaktı
keşke o da hasta olsaydı yanımda kalırdı koca şehirde ikimiz yaşardık kocaman parklarında koşardık
gitti o da herkes gibi gitti
ben hastayım sanırım hastayım ve yalnız bir hastayım hani hasta olunca elini tutan sana bakan birileri olurdu hastayım diyorum işte neden kimse gelmiyor tanrı bizi kandırmış tanrı aslında kendini kandırmış ben tanrının sızlayan beyniyim..

29 Ocak 2011 Cumartesi

16 Ocak 2011 Pazar

geleceksin yada gelirim..

ne zaman doldu bu kadeh az önce içmemiş miydin
şerefe deyip kaldırmamış mıydık mutluluğumuza
bir kedi geçti sanki
sen nereye kayboldun
ne arıyorsun kadehimin dibinde
içsem mi seni içerime saklamak için
ya ordan bir daha çıkamazsan
haklısın zaten ordasın çıkmamaya yeminli sanki
yada çıkarılmamaya mühürlenmiş
sandalyen de boş
bizim için hazırlamıştım bu masayı ikimiz için bir kadeh
bir ben içecektim bir sen
sen bitirince doldurup ben içecektim
ben bitirince doldurup sen içecektin
nereye kayboldun daha sana anlatacaklarım vardı
yeni bir kadınla tanıştım içinde ben filizlenmişim öyle diyor
ben nasıl derim içimde senin "milli park " olduğunu
elimi tuttu biliyor musun göğsüne bastırıp sen hep yanımda ol ben sen olmasanda yanında olacam dedi
ben nasıl derim ruhumun seninle göçtüğünü
nerdesin dön hadi geri, beraber gideriz onun yanına seni gösteririm anlar  o eminim
anlar içimde ki senin büyüklüğünü belki de kalır yanımızda
ama kalmasın oda üzülmesin bende
hayır bunu isteme ben seni bekliyorum ve geleceksin biliyorum olmadı ben gelirim yakında
beni ona gönderme ben sende kalayım yada sen gitsen bile benden
beni gönderme başka sahillere..