19 Kasım 2014 Çarşamba

herkes gibisin

Bir anda bittin içimde
bir çığ gibi doruklarımdan akıp gittin
kalbim kırılmadı, incinmedim
sanırım sende her gibisin artık
biranda unuttum seni
birden yabancıydın bana
oysa ki sen değil miydin
ırmaklar çağlatan kalbimde
güneşten daha parlak gelen
geceden daha karanlık olan 
en hüzünlü anılarım 
en neşeli zamanlarımdın
biranda bittin 
eridin içimde
yazın öğle sıcağındaki dondurma gibi
üzülmedim
üzülemedim


geceydi
elini tuttum sarılıp öptüm 
her zaman ki gibiydi
yürüdük çay içtik
her zaman ki gibiydi
karanlık basmıştı etrafımızı
parlıyordun karşımda
gece saçların artık 
kızıldı
kısaydı
yüzün buruktu
gözlerin dalgındı
her zaman ki gibiydin
neşeliydim
öykü anlattım
her zaman ki gibiydim

yürüdük yol boyu 
gece daha bi geceydi
karanlık daha dipti
ellerin daha ürkekti
gözlerin daha dalgındı
ben daha da karamsarlaştım
artık hiç bir şey
her zaman ki gibi değildi

biranda bittin içimde
sarıldım arkamı döndüm
yürüdüm
aşık olduğum kadın değildin sanki
ardıma bakmadım
düşündüm ama istemedim
garip geldi ilk 20-30 adım
ama anladım 
sen de artık herkes gibisin

15 Eylül 2014 Pazartesi

azizim

Endişe ediyorum azizim
endişe ediyorum
hayata dair endişe ediyorum
sana dair endişelerim var 
daha çok bana dair endişelerim
geleceğe dair endişe ediyorum azizim
birleşmemiz endişeye sebebiyet
ayrılmamız endişeye sebebiyet
endişe ediyorum azizim 
endişe ediyorum 
bize karşı olan her şeyden 
endişe ediyorum

13 Eylül 2014 Cumartesi

beri gelsen

yanında olmak varken 
sürekli senden konuşmak
ne kadar ağırdır
yakınken uzak kalmak


Benim misin

"Benim misin?"

diplerde dolanmaktan alıkoyamıyorum kendimi
seni istemekle aklımı kaçırdım
deliler bayramına iki kişilik bilet buldum
benimle gelir misin
gidişini izlemek yeterince üzücüydü
yine döner misin

"benim misin?" der misin


10 Eylül 2014 Çarşamba

balo

en hakiki dosttur kalabalık
insan kaynıyor şehirler
konuşmadan sağa sola çarparak işe gidişler
herkes bi aceleci sevgilim 
herkesin yetişmesi gereken bi yer var 
Allah işte yapmış yapacağını

olsun yine de küfür etme onlar da insan
ayrı yazılan "-de, -da" yı anlatmıştın bana ama 
demek tam verememişim kendimi halen yanlış yazıyorum
"-ki" ye hiç bulaşma sevgilim
kirlenmesin dünyan
yeşilli mavili dünyalar kurardık
içinde yoktu koca gökdelenler
hem ne boktan şeyler onlar öyle 
kitapsız sınırsız uzanışlar göğe doğru
çok utanmazca sevgilim gökdelenler
onları yaptıranları sorma gitsin 
cehennem ne için var

işçi hep işçi olarak kalacaktır
emir demiri hep kesecek
patron hep göt büyütüp semerlenecek

olsun sevgilim olsun onlar da insan
her yaratılan Allah'tan 
İskenderiye'yi yakanlar da 
önce hiristiyanlar sonra müslümanlar
çekeceği varmış o duvarların
yakılası varmış o kitapların

elma yiyelim sevgilim 
kırmızı olsun
kan dolalım 
kan emici şirketlere yedirtmeyelim 
kendimizi
şehrimizi
şehrimiz güzel sevgilim
gökdelenlerle delinmesin maviliği

bir sürü akıllı insan var neden onlara bırakılmıyor sevgilim
elbet maviyi yeşili seven ama dolar yeşilini de hacı yeşilini de sevmeyen
bir kaç on insan vardır 
bırakalım onlara şehri 
onlar baksın

neyse sevgilim son verirkene burda bu mektubuma
gözlerine dolsun ışık
gece saçların dalgalansın
 ve 
öperim burnundan.

-motor alalım-

6 Eylül 2014 Cumartesi

yaklaş azıcık


"kes bi hale min nizane"

her kimse kendinden sorumludur sevgilim
kimse seni anlamak zorunda değil yani
seninde bir kimseye anlatma mecburiyetin yok
zaman 
su olur akar
yel olur uçar
sen olur kaçar

bırak sevgilim sen kendine yetmezsin
ben kendime yetmem
biz birken kendi kendimize belki yeteriz
olasılık dahilinde olması ne güzel her bi şeyin
araya neler girmiş çıkmış
kaybetmişiz varsa bile bi çıkış
bunca hır-gür
karavana her atış


-epey zaman oldu, yaklaş azıcık-

10 Temmuz 2014 Perşembe

16 Haziran 2014 Pazartesi

Uydurma Hikaye

    " Ayşe ile tanışmaları ticari bir mesele olsa da ondan hoşlanmıştı. Hafta bir bilemedin iki gün Ayşe'nin yanına giderdi. Eğer parası varsa bu üç-dörtte olabiliyordu. Önceleri onunla vakit geçirmek yeterli oluyordu. Herhangi bir soru sormazdı. Kimsin, nesin, neden bu işi yaparsın, nerden geldin? Bunlar aklına bile gelmiyordu. Zamanla Ayşe'ye alıştıkça sorular sormaya başladı. Ona sert sorular sorup ters bi cevap almamak için soracağı soruyu dolandırıyor şakaya karıştırıyor, çoğu zaman gülerek soruyordu. Ayşe sırandan olan sorulara sıradan cevaplar veriyordu. Ne bir "acındırma" ifadesi, ne bir "melankolik" durum nede "kader" denilecek cevaplar. Düz sade cevaplar, "buralıyım", "istediğim için yapıyorum", "paraya ihtiyacım yok" bu cevaplar Salih'in beklediği veya kafasından geçen cevaplar olmadığı için sürekli daha hırçın sorular sormaya başladı. Kafasındaki cevaplara ulaşmak için çabalamaya başladı. Ayşe anladı ki dediklerine inanmıyor Salih'e kapıyı gösterdi eğer dediklerime inanmıyorsan bunları konuşmamızın bir anlamı yok kısa bir süre hoş vakit geçirdik nede olsa bu kadar yeter dedi. Salih sinirlendi kendi kendine "zaten bir oruspuydu ne diye daha fazla onunla vakit geçireyim" dedi. Aradan zaman geçti Ayşe hayatına devam etti Salih uzun bir süre kendisiyle mücadele ederek gitmedi. 
    Salih bir gün kendi haklılığına o kadar ikna olmuş ki Ayşe'ye gitti. Ayşe içeri aldı. Salih kendini doldurduğu için sert heyecanlı ve anlamsız konuşmaya başladı, Ayşe'ye saldırmaya onu sorularla ve kafasında kurduğu kurmacalarla sıkmaya başladı; yine de Ayşe dinledi cevap verdi ama verdiği cevaplar Salih'i tatmin etmiyordu çünkü düşündüğü cevaplar değildi. Salih'e yeniden kapı gösterildi ve Salih içindekilerle yeniden kendi başına kaldı."

 İnanmak istediğine inanır insan. İnandığına ulaşmak için bin bir sebep bulur en nihayetinde bildiği -kendince- kesinleşir. Azıcık etrafın önemli olması gerekir. -tamam sikleyip siklememek önemli değil en azından kulak kabartmak gerek- Belki mantıklıdır, mantıklı konuşuyordur.
        Niyet okuması yapmak tehlikeli olabilir. Bu yola girmeden muhatabın dinlenmesi daha akılcıdır.

Evet sayın okuyucu -sayın dediğime bakma öyle laf olsun diye diyorum, saygın olup olmaman umurumda bile değil bence seninde olmasın- bu hikeye uydurma bir hikayedir. İster inanırsın istersen okuyup geçersin.Uydurma hikayeyle/hikayelerle kimsenin kafasını sikmemeniz temennisi ile- aslında bunu yapmanız hiç umurumda değil-

-belkide bu hikaye gerçektir-

12 Haziran 2014 Perşembe

Dağ teperiz

gitme
yollar hep yerinde
hem acelen yok ki
ne bu telaş bir yere mi yetişeceksin
ruhlarımıza ışıktan kaftanlar dikeriz
yıldız parçalarıyla süsleriz


sabaha çok var
kaç güneş doğacak bensiz yüzüne
güneşlerle aydınlatırız yollarımızı
ışıktan kaftanlarımızla geçeceğimiz
güller menekşeler olmaz belki 
hem sen sevmezsin zaten kırı bayırı
çöllerde yürürüz 
gitme

gidersen duyamazsın sana dizdiğim methiyeleri

-tehditkar mı oldu biraz-

iyisimi sen gitme 
biz gidelim beraber gidelim
marsa çıkarız
zarifoğluna selam çakarız
aydan dünyaya sarkarız
gitme sen 
sana gece masalları anlatırım
uydurmada olsa
hem daha "mor koyunu" anlatmadım

demircilere dövdürürüz kalbimizi
mühürletiriz birbirimizi
gitmezsen iyi oluruz
sınırlar aşarız 
dağ teperiz
düz ovada kendimizden geçeriz
yaz oluruz
kış oluruz
baharda yeniden severiz

sevmek dedimde
gitme sen 

1 Haziran 2014 Pazar

en heyecanlı yeri

"... şimdi mesajda beni öptüğünü söylemişsin öpsene"

"bu deftere sakın kurşun kalemle yazma olur mu? ... Bazen kaldıramıyorum işte senin olmanı, bu kavramı... Benim kafam çok karışık. Tek emin olduğum şey senin benim yanımda olman.... İtiraf edeyim seni, seninle olmayı yiyip bitirecekmişim gibi... Hep sonunu bekliyorum bu yüzden şimdiye veremiyorum kendimi"

Ne olursa olsun bitiyor. Bitmek zorundaymış gibi bir anda bitiyor en heyecanlı yerinde. Önceleri suçlu ararsın, zaman geçer saçma olduğuna inanırsın, bitebileceği için bitmiştir, sadece bitmiştir.

2 Şubat 2014 Pazar

Senin sıran

Tanrıça solmuş kederinden
yüzü ak-pak
saçları gece rengini kaybetmiş
yıldızlara boğulmuş

Kırmızılar artık onun diyarı değil
solmaya başlamış
gözlüklerde artık yok

-kim iki gözlük birden taşımak ister-

Ne uzağı görebiliyor
ne yakını
öngörülü olmakla övünürdü tanrıça
gece saçları varken
artık alzheimer 
geçmiş gitmişti
bugünde yok
gelecekten zaten baştan vazgeçmişti

Tanrıça artık tanrıça değil
onun için savaşlar olmayacak
kimseye ölmeyecek uğruna 
yada yaşamayacak
Kimse deli gibi arzulamayacak onu

Belkide anlatıcı bunamıştır
kimse sevsin istemiyordur 
ve tanrıça hep tanrıça olarak kalmıştır

-ikimizin olan defter varya ben yazdım senin sıran tam iki yıl oldu-

25 Ocak 2014 Cumartesi

Karanlık

      Evin uzun koridorunda bir o başa bir bu başa gidip gelmekten artık içim kalktı. Başkada yapacak bir şey yok ki elimde. Mutsuzluk vazgeçilemez bir duygu. Paylaşılması söz konusu bile olamaz. Neden kendimi bu kadar mutsuz etmek için çalışıyorum ki. Kendi kötülüğümü bildiğim için mi yapıyorum acaba. İyide herkes kötü. Evet aslında herkes kötü ve bu kötülüğünün farkında olmalı. Kötü olduğunun farkında olan insan mutlu olabilir mi? Mutlu olduğu zaman ki mutlu olmak için mutlaka yalanlar uydurur, insanları kandırır, kendisini affedemeyeceği bir an daha yaşamış olur. Herkes ikiyüzlüdür fakat bunu kimse kabul etmek istemez. Başkasının arkasından konuşur ve yüzüne bazen gülümser. İşte bunlardan ötürü mutlu olmak kötü olduğunu bilen için imkansızdır. 
      Biraz dışarı çıkmalıyım sanırım karanlık koridorda yürümek daha da can sıkar hale geldi. Dışarı çıkıp ne yapacağım ki sanki, belki birini bulur iki kelam ederiz. Can sıkıntısını gidermek için insanları kullanmak bile başlı başına mutsuzluk sebebidir aslında. Bu diğerkamlık değil kendini bilmektir. Karanlık sokaklardan biraz yürüdüm ve insanların arasına karışmak için kalabalık yerlere doğru yollandım. Ne kadar kalabalık olursa o kadar kendimden uzaklaşıyorum. Ne kadar kendimden uzaklaşırsam o kadar fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı kalıyorum.İnsanlarda ışıl ışıl her zamanki gibi. Mutlu olmak için çaba sarf ediyorlar mıdır acaba? Neyse şimdi niyet okuması yapacak değilim.
- Pardon bu gece birlikte vakit geçirelim mi?
Kadın uzun uzun bana baktı;
-Neden seninle vakit geçireyim. Üstün başın çokta iyi değil, bir arabanda yok tahminimce ve üstelik yakışıklı da sayılmazsın.
-Haklısın bir arabam yok, yakışıklı değilim, üstüm başımda çok klas değil. Ben göremedim beni bağışla senin için kuyruğa girmiş fraklı kimseyi göremedim yada arabayla sana el sallayan kimseyi. Hem bak sokakta yürüyoruz ve ikimizde yalnızız. 
-Yalnız olmak yeterli yani için birlikte vakit geçirmeye?
-Neden  olmasın. Gayet geçerli bir sebep. Bide eklemeden geçemeyecem. Üstündekiler alelade bir mağazada satılan herkesin rahatlıkla alabildiği şeyler. Saçlarını arkadan toplaman ve hızlı bir makyajla dışarı çıkman çokta kendine vakit geçirmek için şöyle kalantor birini aramak için yapılmış hamleler gibi değiller. Sende bahsettiğin gibi birinin gelip benim sana yaptığım teklifi yapmayacağını biliyorsun.
-Evet biliyorum ve olmasını istemekle beraber beklemiyorum. Yinede bunlar seninle geleceğim anlamına gelmiyor.
-Sigaran var mı?
Çantasında sigarasını çıkardı ve uzattı.
-Adımı söylemedim kusuruma bakmayın benim adım..
-Adını sormadım ve merak etmiyorum. 
-Peki oldukça ketum birisin.
-Bak ikimizde haklıyız birbirimiz hakkında söylediklerimizde bunu sende biliyorsun iyisi mi gel ayrı ayrı yollarımıza devam edelim yalnızlık iyidir, böyle bir teklifi de etmedin say.
-Seni zorla kolundan tutacak değilim elbette fakat ben teklifimi yaptım. İyi geceler.
Gece mutsuzluk üstüne devam ederken karanlık artık midemdeydi. Yemek bile yiyemiyorum. En iyisi eve gidip uyumak. 

16 Ocak 2014 Perşembe

yamuk "N"

-Başkan akşam çıkıyoruz.
+Yine mi? Bu sefer eli boş gelme de
-Sen rahat ol başkan ben halledecem. Hem bu sefer yalnız olmayacaz(sinsi bir gülümseme)
+Hayırdır lan kim gelecek. Başımıza iş çıkarma olum.
-Yok ya yetenekli bir eleman, işimize çok yarar. Güzel yazılar yazar.
+Lan salak sanki sanat yapıyoruz
-Öyle deme başkan buda bir sanat. Tamam burada pek sanattan görülmez ama bu da sanat. Sokak sanatı denen bir şey var nede olsa.
+Neyse ne başımıza iş açılmasında
-Zaten başımıza iş açılsın yada zaten başımıza iş açılacağını bildiğimiz halde yapmıyor muyuz?
+Neyse ne lan tamam bilgiçlik taslama. Akşama hazırlıklı ol yeter. Siyahla kırmızı bende var. Mavi ve sarı alsan yeter sanırım.
-Beyaz?
+Tamam mınakoyim tamam beyazda getir.
-Öyle deme başkan beyaz benim imzam :) bence seninde bir imza bulman gerek
+.....


Bizim başkan bi türlü anlamıyordu. Ona göre her görev verildiği için yapılırdı, kendi başına bir fikir üretmek onun tarzı değildi. Deniliyorsa yapılmalıydı. Bizim başkanın vizyonu buydu. Uzun bi süre ona neden başkan denildiğini düşündüm. Neden olmasın dedim sonra bir başkanda olan her özellik var. Ne deniyorsa onu yapardı, sorgulamazdı yeni "icat" çıkarmazdı. Tam bir görev adamıydı bizim başkan. Çok kıral adamdı ama. Ne zaman sıkışsam yanında biterdi. Elindekini sonuna kadar kullanırdı. Bir zamanlar -yine gece mesailerinin birinde- biraz konuşmuştu ki bu bizim başkanın kalemi değildir. Konuşmaz o en azından çok konuşmaz, herhangi bir kitap okumaz, müzik dinlemez, çok film izlemezdi. Zamanını nasıl doldururdu hep merak ederim hala bilmem ya neyse.
Konuşurken +olum benim kafam basmaz fikir üretmeye, ben küçüklüğümden beri sevdiğim güvendiğim adamlarla takılırım ve onların benim zararıma bir şey yapmayacağını bilirim ondandır onlar ne derse yaparım.- İyide abi bu yol sorgulamak, kendi fikrini beyan etmek için seçilen bir yol değil mi? nasıl oluyor bu. hem bir fikrin olmayacak hemde bir fikir için çaba sarf edecen. Bu biraz sakat geldi bana. Başkan uzun uzun baktı güldü ve üstüne hiç konuşmadı. Baya zaman geçti üstünden o konuşmanın hala nasıl olacağına dair çok net fikirlerim ve argümanlarım yok. Sadece zamanla anladığım bir işi yapmak için bazen o işe mantıksız bir şekilde bağlanan birilerinin olması gerektiğini düşünüyorum.

-Başkan bak sana bahsettiğim arkadaş. (bizim başkan Deniz'i görünce bi duraksadı bir şey demedi)
+Hadi şu karakolun iki üst sokağına gidelim, ordan başlayalım.
Bu fikir çok hoşumuza gitti Denizle. Bir şey demeden ardı sıra yürüdük.
Sokak son model arabalarla doluydu. Kaldırım taşları son derece nizami, etraf tertemizdi. Duvarlar birer kağıt gibiydi. Her tondan zemin vardı sokakta. Deniz turuncu tonda ki duvarı seçti. Bu kadar güzel olasına karşın ışıklandırması son derece zayıftı ki buda bizim işimize çok yarıyordu. İşe başladık bir yandan şakalaşıyoruz bir yandan da yazılar yazıyoruz. Bir perde aralandı aceleyle kapandı.
-Başkan görüldük.
+Boş ver devam et sen.
-Deniz "Fight Club'ı" izledin mi?
*Evet izledim de hoşuma gitmedi. 
-Niye lan gayet yaptığımızı anlatmıyor mu? Bir yığın boş işlerle uğraşmanın, sistemin kölesi olmanın ne kadar mantıksız olduğunu aslında insanın asgari birkaç şeye ihtiyacı olduğunu anlatıyor. Bu birkaç şey biraz fazla olabilir ama o kadarda bizim düşündüğümüz gibi bir alayım alayım çılgınlığı saçma.
*Yinede bu bir film ve para kazanmak için yapıldı. Aslında sistem bunu bile bize satıyor.
-Haklısın aslında ne de olsa CHE'nin tişörtlerini şapkalarını yapıp sattı bize. Bizde bir şey demeden aldık.
Bu sohbet devam ederken başkanın ayak seslerini ve bizi uyararak kaçın demesi çınladı sokakta. Sokağın iki ucu tutulmuştu. Deniz'in son iki harfi kalmış benim daha 4 harfim kalmıştı. Başkan kayboldu. Biz kaçamayacağımızı anlamıştık ve biraz dayak yiyecektik. Deniz harflerini bitirdikten sonra benim daha iki harfim vardı.
-Canın dayak istiyor mu bu gece?
*İstemiyor ama bize soracaklarını düşünmüyorum. Bizde afiyetle yiyecez napalım.(İnce bir gülümsemeyle yanıma geldi.Son harfi yazmak işin boyasını çalkaladı. Ben maviyle yazıyordum o beyazla. Son harfi yazmadan "N" nin son bir çizgisi kalmışken ensemizden tuttular)
-Zamanı geldi sanırım. Hazır mısın yeni copların tadına bakmaya.
*Şu silikon coplar değil mi çokta can yakıyor namussuzlar. Hiç hazır değilim de bu bir şeyi değiştirecek mi?
-Sanırım değiştirmeyecek.
*O değilde son çizgi eksik kaldı.
Ellerinden kurtulup elimdeki boyayı duvara sıktım. O an yıldızlar gözlerimde parladı.
*Son çizgi biraz yamuk oldu.
Bunu derken Deniz'in kafasını bir polis dirseğiyle eziyordu ama yüzü bana dönüktü.
-Ne yapalım anca o kadar oldu. Yine de Fight Club güzeldi hatta en iyi filmlerim arasında ilk sırada.
* Yapma o kadarda iyi olamaz. Viva Zapata'ya ne oldu.
- O başka.
Benimde yüzümü yere yapıştırıp ellerimi arkada kelepçelerken Deniz'den tarafa bakıyordum. Polisler bağırıyor küfür ediyordu.
- Oldukça kinli gibiler ne dersin?
*Ee bu saatte sıcak inlerinden çıkardık oları tamda koltuklarında pirelerini dökerken.
-Aslında hukuk okumalıyım?
* Neden?
- Polislere bir kimlik gösterip öylece yanlarından geçip gitmek için. Beni arayamayacaklar ve ben onlara sırıtacam onlar kuduracak bir şey yapamayacaklar.:)
*İyi fikir belki arada bir iki davaya da girersin.
Polisler çok sinirliydi ve bizi baya hırpalıyorlardı. O an başkanın nasıl kaçtığını merak ettim. 
-Deniz niye kaçmadın yada en azından denemedin.
*Ne olacak abi bir iki gece içerde tutarlar, döverler sonra da bırakırlar.
-Umarım kemiklerimiz yerinde durur.
*Bende tıp okumalıyım sanırım. Kendi yaralarımı sarmak için.:)
Ayrı ayrı arabalara bindirilmek üzere farklı yönlere doğru sürükleniyorduk.
-Deniz "N" nin üçte birini ben yaptım unutma:)
*Yamuk oldu ama.