bir kere girdimi bedenine kin
çıkmak bilmez
yavaş yavaş evini alır canının
bahçesini kaplar
bağını örter
bir kere izin verdin mi ona
-ki kendisi çok arsızdır-
sarar sevgilerini
ve
sevdiklerinin gölgesini
ve
kendi gölgesinde boğar
yalnızlığını
artık sen yalnız değildirsin
sözgelimi bir kin taşırsın içinde
ve
o artık herkese kafa tutandır
kararmaya başlar gözlerinin ışıltısı
ellerin daha titrek olur
yüzün daha buruş buruş
-yılların kattıklarından daha da fazla-
her bakışın sana ait değildir artık sadece
daha kalabalıksındır
içinde taşıdığın onca gölge vardır
mesela önceden sevdiklerinin
mesela sevgililerinin
gölgelerin gücü adına
artık kişneyen kine aitsindir
artık yalnızlık nedir bilmeyeceksin
her an birileri olacak içinde
kinini besleyen azılı bir öcü gibi
oysa
yalnızlık
herkese gülümseyip
yoluna devam etmek değil de nedir
30 Ekim 2015 Cuma
27 Ekim 2015 Salı
ince parmaklar
ince parmakların titriyordu
titretmek isterken başkasını
karşısına çıkılmış gibi tanrının
ne önemi var hangi tanrı olduğu
sen cezalandırmak istiyordun
titreteni seni sinirden
olmadı ince parmaklı
gece saçlı
sadece kendine ceza verdin
gülümsemek durumundaydım karşında
o kadar anlıyordum ki seni
bir anlamak anca bu kadar ak pak olurdu
işte o an gökten taş yağsa
sağımıza solumuza düşer de bize denk gelmezdi
öyle bir an ki anlar arasında
sigara üstüne sigara yakasım geldi
bir endişe aldı halkı
ortalıkta dolanmaya başladılar
bu felaket nasıl olmuştu
nasıl olabilirdi
ne mümkündü böyle bir şey
anca bu efsanelerde olurdu
hem Anka kuşu da yoktu gökte
ve helak olması gereken bir kavim de
ama ve lakin olan olmaktaydı
sen parmaklarını ince ince titretirken
titresin diye başkası
sadece felaketler oluyordu
ben sessiz sedasız anlamsız bir tebessümle
sadece seni anlamakla meşguldüm
kurbağalar bastı caddeyi
baykuşlar gamdan heder oldu
daha önce baykuş gören olmamıştı bu civarda
nerden geldilerse telef olmaya gelmiş gibilerdi
sonra titrek parmakların duruldu
ben daha bi anlamsızlaşan gülüşle sırıtırken
felaketler dindi
herkes işine gücüne döndü
az öncekiler olmamış gibiydi
bir rüyaydı
herkesin aynı anda
gündüz gözüyle görüp
hatırlayamadığı
çok çok anlamsızlaşan gülüşüm unutmama engel oldu
nasıl unutulsun
pişmiş kelle gibi sırıtmana ne sebep olabilir ki
-parmakların o kadar inceydi ki
sebepsiz tutasım geldi-
titretmek isterken başkasını
karşısına çıkılmış gibi tanrının
ne önemi var hangi tanrı olduğu
sen cezalandırmak istiyordun
titreteni seni sinirden
olmadı ince parmaklı
gece saçlı
sadece kendine ceza verdin
gülümsemek durumundaydım karşında
o kadar anlıyordum ki seni
bir anlamak anca bu kadar ak pak olurdu
işte o an gökten taş yağsa
sağımıza solumuza düşer de bize denk gelmezdi
öyle bir an ki anlar arasında
sigara üstüne sigara yakasım geldi
bir endişe aldı halkı
ortalıkta dolanmaya başladılar
bu felaket nasıl olmuştu
nasıl olabilirdi
ne mümkündü böyle bir şey
anca bu efsanelerde olurdu
hem Anka kuşu da yoktu gökte
ve helak olması gereken bir kavim de
ama ve lakin olan olmaktaydı
sen parmaklarını ince ince titretirken
titresin diye başkası
sadece felaketler oluyordu
ben sessiz sedasız anlamsız bir tebessümle
sadece seni anlamakla meşguldüm
kurbağalar bastı caddeyi
baykuşlar gamdan heder oldu
daha önce baykuş gören olmamıştı bu civarda
nerden geldilerse telef olmaya gelmiş gibilerdi
sonra titrek parmakların duruldu
ben daha bi anlamsızlaşan gülüşle sırıtırken
felaketler dindi
herkes işine gücüne döndü
az öncekiler olmamış gibiydi
bir rüyaydı
herkesin aynı anda
gündüz gözüyle görüp
hatırlayamadığı
çok çok anlamsızlaşan gülüşüm unutmama engel oldu
nasıl unutulsun
pişmiş kelle gibi sırıtmana ne sebep olabilir ki
-parmakların o kadar inceydi ki
sebepsiz tutasım geldi-
18 Ekim 2015 Pazar
yakarış
bir eskiz kağıdıydı belki
kara kalemle çizilmiş yüzün
haleni unutmuşlarsa demek ki
-biz çok oluruz
sonsuz oluruz biz
sen tek ve sonlu
ben tek ve sonlu-
bir trenimiz eksikti
artık dumanı bile yok
kederimizi derinleştirecek
kondüktör kalemini unutsa da
gitmese tren
araba dumanlarına boğulmuş yüzün
kuş kanadındaydı belki
sararmış kağıtlarındaki resimlerin
yüzü buruş buruş
kalbi kara-beyaz
kar yağsa dumanlar üstüne
tüketse aramızdaki soğukluğu
kara kalemle çizilmiş yüzün
haleni unutmuşlarsa demek ki
-biz çok oluruz
sonsuz oluruz biz
sen tek ve sonlu
ben tek ve sonlu-
bir trenimiz eksikti
artık dumanı bile yok
kederimizi derinleştirecek
kondüktör kalemini unutsa da
gitmese tren
araba dumanlarına boğulmuş yüzün
kuş kanadındaydı belki
sararmış kağıtlarındaki resimlerin
yüzü buruş buruş
kalbi kara-beyaz
kar yağsa dumanlar üstüne
tüketse aramızdaki soğukluğu
8 Ekim 2015 Perşembe
Mal Seçmeye Gelmişiz
insan ölüme alışır mı
acıya kedere
insanın gözünden uykusu nasıl çalınır
yolda atılacak adımları
akşam saatleri
çay içmeleri
insanın komşusuna gidişi nasıl çalınır
çaldılar
kim çaldıysa çaldı
bok gibi insanlar dolu etraf
pis pis muhabbetler
leş kokan demeçler
zamanı çalınır mı insanın
insan istediği işe giremediği için
sevgilisinden ayrıldığı için
dondurması yere düştüğü için
balonu patladığı için üzülmeli iken
bunlar çocukça kalıyor
bu nasıl mümkün biliyor musun
biz bok gibiyiz
biz malız
öyle malız ki
mal üstüne mal seçiyoruz
acıya kedere
insanın gözünden uykusu nasıl çalınır
yolda atılacak adımları
akşam saatleri
çay içmeleri
insanın komşusuna gidişi nasıl çalınır
çaldılar
kim çaldıysa çaldı
bok gibi insanlar dolu etraf
pis pis muhabbetler
leş kokan demeçler
zamanı çalınır mı insanın
insan istediği işe giremediği için
sevgilisinden ayrıldığı için
dondurması yere düştüğü için
balonu patladığı için üzülmeli iken
bunlar çocukça kalıyor
bu nasıl mümkün biliyor musun
biz bok gibiyiz
biz malız
öyle malız ki
mal üstüne mal seçiyoruz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)