27 Ekim 2015 Salı

ince parmaklar

ince parmakların titriyordu
titretmek isterken başkasını 
karşısına çıkılmış gibi tanrının

ne önemi var hangi tanrı olduğu
sen cezalandırmak istiyordun 
titreteni seni sinirden
olmadı ince parmaklı
gece saçlı
sadece kendine ceza verdin

gülümsemek durumundaydım karşında 
o kadar anlıyordum ki seni 
bir anlamak anca bu kadar ak pak olurdu
işte o an gökten taş yağsa 
sağımıza solumuza düşer de bize denk gelmezdi
öyle bir an ki anlar arasında 
sigara üstüne sigara yakasım geldi

bir endişe aldı halkı
ortalıkta dolanmaya başladılar
bu felaket nasıl olmuştu
nasıl olabilirdi
ne mümkündü böyle bir şey
anca bu efsanelerde olurdu
hem Anka kuşu da yoktu gökte
ve helak olması gereken bir kavim de
ama ve lakin olan olmaktaydı
sen parmaklarını ince ince titretirken 
titresin diye başkası
sadece felaketler oluyordu
ben sessiz sedasız anlamsız bir tebessümle 
sadece seni anlamakla meşguldüm

kurbağalar bastı caddeyi
baykuşlar gamdan heder oldu
daha önce baykuş gören olmamıştı bu civarda
nerden geldilerse telef olmaya gelmiş gibilerdi

sonra titrek parmakların duruldu 
ben daha bi anlamsızlaşan gülüşle sırıtırken
felaketler dindi 
herkes işine gücüne döndü
az öncekiler olmamış gibiydi
bir rüyaydı 
herkesin aynı anda
gündüz gözüyle görüp 
hatırlayamadığı

çok çok anlamsızlaşan gülüşüm unutmama engel oldu
nasıl unutulsun 
pişmiş kelle gibi sırıtmana ne sebep olabilir ki 


-parmakların o kadar inceydi ki 
sebepsiz tutasım geldi-

Hiç yorum yok: