ince parmakların titriyordu
titretmek isterken başkasını
karşısına çıkılmış gibi tanrının
ne önemi var hangi tanrı olduğu
sen cezalandırmak istiyordun
titreteni seni sinirden
olmadı ince parmaklı
gece saçlı
sadece kendine ceza verdin
gülümsemek durumundaydım karşında
o kadar anlıyordum ki seni
bir anlamak anca bu kadar ak pak olurdu
işte o an gökten taş yağsa
sağımıza solumuza düşer de bize denk gelmezdi
öyle bir an ki anlar arasında
sigara üstüne sigara yakasım geldi
bir endişe aldı halkı
ortalıkta dolanmaya başladılar
bu felaket nasıl olmuştu
nasıl olabilirdi
ne mümkündü böyle bir şey
anca bu efsanelerde olurdu
hem Anka kuşu da yoktu gökte
ve helak olması gereken bir kavim de
ama ve lakin olan olmaktaydı
sen parmaklarını ince ince titretirken
titresin diye başkası
sadece felaketler oluyordu
ben sessiz sedasız anlamsız bir tebessümle
sadece seni anlamakla meşguldüm
kurbağalar bastı caddeyi
baykuşlar gamdan heder oldu
daha önce baykuş gören olmamıştı bu civarda
nerden geldilerse telef olmaya gelmiş gibilerdi
sonra titrek parmakların duruldu
ben daha bi anlamsızlaşan gülüşle sırıtırken
felaketler dindi
herkes işine gücüne döndü
az öncekiler olmamış gibiydi
bir rüyaydı
herkesin aynı anda
gündüz gözüyle görüp
hatırlayamadığı
çok çok anlamsızlaşan gülüşüm unutmama engel oldu
nasıl unutulsun
pişmiş kelle gibi sırıtmana ne sebep olabilir ki
-parmakların o kadar inceydi ki
sebepsiz tutasım geldi-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder