el ele singapur'a yol alıyoruz
peşimizden yavaş yavaş geliyor
ezilmiş parçalanmış ruh
en fazla ne olabilir ki diye düşmüştük yola
yan yanayız bu yeterdi
-salçalı ekmekle doyulmazmış-
singapur'dayız
bırakmayalım birbirimizi
kahve kokusu kaplamıştı her yanımızı
sarının ne çok tonu varmış
burda anladık
-kartpostal arkasında yazılanlara bakalım-
terli bir güne uyandık
ben öyle sanıyordum
uyanmışım
sen bir rüyaymışsın ben öyle yaşamışım
hint okyanusuna açılalım
japon bandralı gemiyle
ruh senmişsin ardım sıra gelen
orman yolunu düşlüyorum
harita çizmeye kalktığımız
balıkçı teknelerinde
ayakta yediğimiz balığı
içtiğimiz şalgamı düşünüyorum
vapurun gelip binişimizi
kırmızı atkını
yeşil montumu
saman kağıdı defterine çizdiğim resmini hatırlıyorum
o eski zamanları
güzel olan
bize ait olan zamanları
-gece saçını savur yel olsun alsın hüznümüzü-
-Beirut çalıyor duyuyor musun?-