31 Ağustos 2013 Cumartesi

Ölü Toprağı

Meydanlarca dolu olan öfken
Bitsin
Bitsin artık nefretin
Nerlere sakladım bilsen sesimi
Seni anlatan kelimelerimi
Ölüm değil mi adı her bitişin 

Ellerimle gömdüm 
Taa derinlerine toprağın
Çatlamak üzere
Zelzeleler kopuyor barınamıyor
Derinliklerde hislerim

Lime lime artık 
Her 
Düşüm
Düşüncem

İnsin gök yüzünden düşen örs
Kafamın ortasıda olabilir 
Okyanusun soğuk suları da

Kan kusuyor gözlerim
Şehir şehir
Bölge bölge büyüdün
Ölü toprağına boğdum senli olan herşeyi
Ölmek bilmedi

Erik bahçesinde kaybettim seni
Kırmızılar diyarından haberler getirmişken bana
Gözlüğün vardı
Kahve içecektik birlikte

Çenesi düşükler ordusu bastı buraları
Hayallerimi gasp ettiler
Umutlarım artık yeşermiyor

Erik bahçesinde kaybettim seni
Kırmızılar diyarından haberler getirmişken bana
Gözlüğün kırıktı

Lanetler yağıyor
Yağıyor yağmur niyetine
Solan kırmızılar
Artık kırmızılar yok

İğne deliği doldurmaz hayatımda
Sancılarla dolu insanlar
Sancısız olmaz dediler
Onlar hep bilir
Herşeyi bilir

Kastamonuda bulmuşlar seni
Elinde kahve fincanın
Eskiz kağıtları bırakırken arkanda

Taş duvarlar ördün üstüme
Yok ki anlayan sanatından başka
Mimarı sensin bu yapının

At artık üzerimden toprağı 
Seni gömmek isterken
Toprak beni sarmış 
Güneşe hasret 
Değirmenli derelerde kayboldum

Şitle muhabbete düştük 
Tanrı yazmamış adını kitaplara
Soysuzlar diye haykırıyor
Soyun asıl sahibi
Susuzluk bastı beni 
Gel 
Gel de bir tas su ver
Ellerin dert görmesin isterim
Bi de benim ol isterim

9 Ağustos 2013 Cuma

İki sigara

-eksik olan şeyleri severim.-

        O sesten önce ne güzel oturmuş muhabbet ediyorduk. Baya çabalamıştım aslında bu yemek için ve birden boktan bi şekilde bozulacağını düşünmemiştim. Çok yalnızdım ve birlikte olduğum tüm kadınlar kısa sürede terk ediyorlardı. Ahmet Abiye sordum.

 -Olum pahalı yere götür onları.

        İyide ne alakası var, niye pahalı yer mecburiyeti var. Hayır bir cimrilik değilde saçma gelmesi durumu. Ne kadar desemde anlamadım mantığım yetmedi bunlara. Anlatınca anlıyorum aslında da mantıksız geliyor. Tamam anladım abi ama.. diye başlıyorum ve bir sonuca varamıyoruz. Neyse nerde kalmıştık. Ahmet Abi'nin tavsiyesine uydum. Aslında o kadar çok denenmiş ve çoğunlukla başarılı olunmuş ki olmaması benim beceriksizliğim olacaktı. 
        Şöyle şehirden uzak yüksekçe bir yere kurulmuş doğanın ortasında -hani vaatler vardır ya "doğayla iç içe" işte oralardan biri, bence saçmaydı çünkü o yeşili mahvediyor. Yürünmesi gereken yerde o lüküslüğü kondurarak insanı saçma bir kasvete sürüklüyor- körfeze gül dökülmüş masalardan baktıran bir yer. Tamam dedim budur işte pahalıysa pahalı, havalıysa havalı. Araba kiraladım -bir arabam yoktu hiç olsun diyede bir hevesim olmamıştı. Bir motorum vardı onunla götürme demişti Ahmet Abi. O an anladım ki Ahmet Abi benim ilişki uzmanım olmuştu.- Yolda yolmuş hani dön dön bi hal olduk. Bu durum kadının çok hoşuna gitmiş olmalı ki kıkır kıkır gülüyordu. Ne söylesem komik geliyordu. Her şey mükemmele yakındı. Ta ki o kadın gelip arkamdan bağırıncaya kadar. İlk bağırdığında bana söylediğinin farkında değildim tabi, karşımdaki kadın dikkat kesilince anladım ki bizmişiz muhatap daha doğrusu benmişim. Döndüğümde ilk defa görüyordum bu kadını. 

-Orospu çocuğu neden bırakıp gittin beni. Hiç bir şey demeden neden siktir olup gittin. 

        Ben annemi biliyorum dedim. O ev hanımıdır. O taraklarda bezi olmaz. Sonra saçmaladığımı fark ettim sustum allahtan kimse duymamıştı ne dediğimi.

-Ne geveliyon olum ağzında düzgün konuşsana erkek gibi söylesene. 
İşler baya karışıyordu. Biriyle mi karıştırdınız beni ben sizi ilk defa görüyorum dedim. Kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırmaya başladı.

-Lan göt lalesi bu mu bahanen karşında duran şu safinazdan mı çekiniyon? Ne var onda bende olmayan. Daha mı fantezi geçmişi geniş, daha mı çok mutlu ediyor seni. Senin her bir derdine koşmadım mı? Yemeğini mi yapmadım, temizliğini mi yapmadım. Sırf sen seviyorsun diye kitaplar mı okumadım annemden kahve yapmayı mı öğrenmedim. Söyle bana ne derdin vardı da kayboldun haber vermeden.

        Baya kafam karışmıştı ne dediğini anlamaya çalışırken birden karşımdakini hırpalamaya başladı. Zor elinden aldım. Arabaya gittik şehre döndük. Ahmet Abi'yi sövgüyle andım. Evime döndüm yine yalnızdım. Şişmanı aradım iki bira içelim diye o da patronuyla bağ evine mangala gidecekmiş. Aldım sigaramı çakmağımı çay içeyim bari deyip çay bahçesinin yolunu tuttum. Çay bahçesinde gecemin içine eden kadını gördüm çay söyleyip yanına oturdum.

-Ne oldu? diye sordu. Hiç dedim hiç bir şey olmadı sen geldikten sonra eve yalnız gittim dedim.
-Üzüldüm. Halbuki daha sert bir gece olabilirdi değil mi?
Geçip gitti dedim. 
-Erkekler neden bu kadar sik kafalı?
-Bilmem hepsimi öyle?
-Evet, sen öyle değilim zannediyorsun ya sen de öylesin.
-Sanmıyorum öyle olduğumu, gerçi olsam da ne fark edecek ki
-Hadi git çayını içtiysen yeter bu kadar testosteron fazla bana bir günde.
-Ciddi olarak beni tanıdığını düşünmüştüm.
-Ben bütün erkekleri tanırım bi bok çukurundasınız hepiniz.
-Peki sana iyi yüzmeler o vakit.

Motoruma atlarken 

-Fazla kaskın var mı?

        Konuşmadan verdim kaskı. İki sigarayı aynı anda ağzıma koyarak yaktım, birini ona verdim ve yola çıktık. Ne o nereye gidiyoruz dedi ne ben biliyordum nereye gittiğimizi. Kaybolmuştum uzun zamandır. Kaybolmuş kaybolmuşu tanır. Hiçsizliğe doğru yol almak istedimse de yolu nerde başlar nerde biter bilemeden öylece yollandık.

-eksik olanı severim hele hayatın yada umudun eksik olanını-