31 Aralık 2013 Salı

dolama kalem

geçmiş geçmişte kalmıyor
"arkana dönüp bakmazsan bir daha dönmezsin" dediler
dönüp dolaşıp aynı yere geliyor
vazgeçmeyi öğrenmemiz lazım
ilerlemek için
mutlu olmak için vazgeçmeyi öğrenmemiz lazım

-kırmızılar diyarını özledim-

zaman değişti
mekan değişti
kafa değişmedikten sonra neye yarar
her şey değişti
değişmeyen acizlikler

vazgeç artık
aramaktan 
her ne arıyorsan 
vazgeç

içten içe mutsuz olmayı istemekten
her şeyi yıkıp yeniden yapmaktan
geçmişe takılı kalıp dalmaktan
kendini "ama" larla avutmaktan

-dolma kalem bulmalıyım kurşun kalem kesmiyor artık-


10 Eylül 2013 Salı

bir sürü çocuğu öldürdüler

Bir çok genç öldü
bir sürü insan
hala susuyoruz 
öyle bir susuş ki
kan damlıyor gözlerden

daha gençtiler
sadece fikirleri için direndiler
şimdi toprakla bir olup 
yerlere serildiler

vicdan arama boşuna
kana susamış insan müsveddeleri
ellerinde cop sistem köpekleri

bizden bi bok olmaz kardeşim
biz anca göt üstünde oturalım
lafı evirip çevirelim



sigaraya Başla

Siktiret beni, boşver beni konuşmayalım burda. Sen anlat, nerdesin; nasılsın; kimlerlesin? Şu hayatta ne halt edersen et arkanı toplayacak biri var mı ondan haber ver? Elini tutup dağ orman gezecek ve bunu sen istediğin için değil kendi de sevdiği için yapacak sadece sen yanındasın diye mutlu olacak, salt davranışlar duygular değil fikirleriyle ortaklaştığın. Gülme, boktan bir yaşantımız var her yanımız hükümranlık her tarafta bir tahakküm. Sıyrılamadan bunlardan ve elini tutup kır-bayır gezecek biri olmadan ne önemi var para kazanmanın. Katlı binalarda çalışıp zamanı çarçur etmenin.
  Sen beni geç bende bi bok yok. Aynı teranede dolanıyorum sen bana "O'nu" anlat "O" diyeceğin birini anlat; anlat ki yaşadığını bileyim, yaşadığımı bileyim. Unutma sen iki kişiliksin. Sandığından çok daha fazla ızdırap çektim. Bakma öyle bunlar benlik yitiminin bir ilanıdır bunu böyle kayda geçebilirsin. Beni de düşünme, sen kendi içinde iki kişiliksin başkasını kastettiğimi düşünme sakın. Sen hep böyle biraz saftın. Kelimelerin altındaki kinayelerden hep böyle uzaktın. Asma suratını önemli değil elbette. Hatta hiç bir şeyin önemi yok.
  Uzun etekler giy bence daha güzel oluyorsun. saçlarını sakın kestirme. Gördün mü? Bende hükümran konuşmaya başladım. Sen anladın beni, ne demek istediğimi değil mi? Haklısın ben düzgün anlatmalıyım senden bağımsız, benim düşünerek konuşmam gerek.
  Unutma hiçbir şeyi özellikle mutsuzluklarını ve hayal kırıklıklarını hafızana kazı; hayır melankolik ol diye demiyorum yaşa dibi gör ve daha fazlasını yaşa diye söylüyorum. Sen iyisimi sigara içmeye başla arada bir araya geldiğimizde bana ikram edersin. Sert olmasın tabi içtiğin sigara yada en serti olsun baya boğulalım genç ölelim.
   Gidiyorum ben kal sağlıcakla yada nasıl istersen öyle kal istersen hiç sağlıklı olma. Düşün ama öyle berhava olmasın.

Birlikteyiz Hepsi Bu

Susmak çoğu zaman çok konuşmaktır
Zaman ve mekan önemli değil
Şuan sadece biz varız
Yarın ne olacak önemli değil
Psikolog ve hastası gibi olalım
Sadece yaşayalım ve geçelim 
İçimiz rahatlasın
Sır olarak kalsın

Eylemsizliktense  saçma eylemler daha iyi
Var olmayı hissetmek aslında

Varlığının herhangi bir şeye
Herhangi birine kurban etmeden yaşamak
Öpmek istemek ve öpmek

Aydınlandı yüzler
Ol dedik oldu

Laf lafa girdi biz bir aradaydık
Yaşadık bitti


31 Ağustos 2013 Cumartesi

Ölü Toprağı

Meydanlarca dolu olan öfken
Bitsin
Bitsin artık nefretin
Nerlere sakladım bilsen sesimi
Seni anlatan kelimelerimi
Ölüm değil mi adı her bitişin 

Ellerimle gömdüm 
Taa derinlerine toprağın
Çatlamak üzere
Zelzeleler kopuyor barınamıyor
Derinliklerde hislerim

Lime lime artık 
Her 
Düşüm
Düşüncem

İnsin gök yüzünden düşen örs
Kafamın ortasıda olabilir 
Okyanusun soğuk suları da

Kan kusuyor gözlerim
Şehir şehir
Bölge bölge büyüdün
Ölü toprağına boğdum senli olan herşeyi
Ölmek bilmedi

Erik bahçesinde kaybettim seni
Kırmızılar diyarından haberler getirmişken bana
Gözlüğün vardı
Kahve içecektik birlikte

Çenesi düşükler ordusu bastı buraları
Hayallerimi gasp ettiler
Umutlarım artık yeşermiyor

Erik bahçesinde kaybettim seni
Kırmızılar diyarından haberler getirmişken bana
Gözlüğün kırıktı

Lanetler yağıyor
Yağıyor yağmur niyetine
Solan kırmızılar
Artık kırmızılar yok

İğne deliği doldurmaz hayatımda
Sancılarla dolu insanlar
Sancısız olmaz dediler
Onlar hep bilir
Herşeyi bilir

Kastamonuda bulmuşlar seni
Elinde kahve fincanın
Eskiz kağıtları bırakırken arkanda

Taş duvarlar ördün üstüme
Yok ki anlayan sanatından başka
Mimarı sensin bu yapının

At artık üzerimden toprağı 
Seni gömmek isterken
Toprak beni sarmış 
Güneşe hasret 
Değirmenli derelerde kayboldum

Şitle muhabbete düştük 
Tanrı yazmamış adını kitaplara
Soysuzlar diye haykırıyor
Soyun asıl sahibi
Susuzluk bastı beni 
Gel 
Gel de bir tas su ver
Ellerin dert görmesin isterim
Bi de benim ol isterim

9 Ağustos 2013 Cuma

İki sigara

-eksik olan şeyleri severim.-

        O sesten önce ne güzel oturmuş muhabbet ediyorduk. Baya çabalamıştım aslında bu yemek için ve birden boktan bi şekilde bozulacağını düşünmemiştim. Çok yalnızdım ve birlikte olduğum tüm kadınlar kısa sürede terk ediyorlardı. Ahmet Abiye sordum.

 -Olum pahalı yere götür onları.

        İyide ne alakası var, niye pahalı yer mecburiyeti var. Hayır bir cimrilik değilde saçma gelmesi durumu. Ne kadar desemde anlamadım mantığım yetmedi bunlara. Anlatınca anlıyorum aslında da mantıksız geliyor. Tamam anladım abi ama.. diye başlıyorum ve bir sonuca varamıyoruz. Neyse nerde kalmıştık. Ahmet Abi'nin tavsiyesine uydum. Aslında o kadar çok denenmiş ve çoğunlukla başarılı olunmuş ki olmaması benim beceriksizliğim olacaktı. 
        Şöyle şehirden uzak yüksekçe bir yere kurulmuş doğanın ortasında -hani vaatler vardır ya "doğayla iç içe" işte oralardan biri, bence saçmaydı çünkü o yeşili mahvediyor. Yürünmesi gereken yerde o lüküslüğü kondurarak insanı saçma bir kasvete sürüklüyor- körfeze gül dökülmüş masalardan baktıran bir yer. Tamam dedim budur işte pahalıysa pahalı, havalıysa havalı. Araba kiraladım -bir arabam yoktu hiç olsun diyede bir hevesim olmamıştı. Bir motorum vardı onunla götürme demişti Ahmet Abi. O an anladım ki Ahmet Abi benim ilişki uzmanım olmuştu.- Yolda yolmuş hani dön dön bi hal olduk. Bu durum kadının çok hoşuna gitmiş olmalı ki kıkır kıkır gülüyordu. Ne söylesem komik geliyordu. Her şey mükemmele yakındı. Ta ki o kadın gelip arkamdan bağırıncaya kadar. İlk bağırdığında bana söylediğinin farkında değildim tabi, karşımdaki kadın dikkat kesilince anladım ki bizmişiz muhatap daha doğrusu benmişim. Döndüğümde ilk defa görüyordum bu kadını. 

-Orospu çocuğu neden bırakıp gittin beni. Hiç bir şey demeden neden siktir olup gittin. 

        Ben annemi biliyorum dedim. O ev hanımıdır. O taraklarda bezi olmaz. Sonra saçmaladığımı fark ettim sustum allahtan kimse duymamıştı ne dediğimi.

-Ne geveliyon olum ağzında düzgün konuşsana erkek gibi söylesene. 
İşler baya karışıyordu. Biriyle mi karıştırdınız beni ben sizi ilk defa görüyorum dedim. Kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırmaya başladı.

-Lan göt lalesi bu mu bahanen karşında duran şu safinazdan mı çekiniyon? Ne var onda bende olmayan. Daha mı fantezi geçmişi geniş, daha mı çok mutlu ediyor seni. Senin her bir derdine koşmadım mı? Yemeğini mi yapmadım, temizliğini mi yapmadım. Sırf sen seviyorsun diye kitaplar mı okumadım annemden kahve yapmayı mı öğrenmedim. Söyle bana ne derdin vardı da kayboldun haber vermeden.

        Baya kafam karışmıştı ne dediğini anlamaya çalışırken birden karşımdakini hırpalamaya başladı. Zor elinden aldım. Arabaya gittik şehre döndük. Ahmet Abi'yi sövgüyle andım. Evime döndüm yine yalnızdım. Şişmanı aradım iki bira içelim diye o da patronuyla bağ evine mangala gidecekmiş. Aldım sigaramı çakmağımı çay içeyim bari deyip çay bahçesinin yolunu tuttum. Çay bahçesinde gecemin içine eden kadını gördüm çay söyleyip yanına oturdum.

-Ne oldu? diye sordu. Hiç dedim hiç bir şey olmadı sen geldikten sonra eve yalnız gittim dedim.
-Üzüldüm. Halbuki daha sert bir gece olabilirdi değil mi?
Geçip gitti dedim. 
-Erkekler neden bu kadar sik kafalı?
-Bilmem hepsimi öyle?
-Evet, sen öyle değilim zannediyorsun ya sen de öylesin.
-Sanmıyorum öyle olduğumu, gerçi olsam da ne fark edecek ki
-Hadi git çayını içtiysen yeter bu kadar testosteron fazla bana bir günde.
-Ciddi olarak beni tanıdığını düşünmüştüm.
-Ben bütün erkekleri tanırım bi bok çukurundasınız hepiniz.
-Peki sana iyi yüzmeler o vakit.

Motoruma atlarken 

-Fazla kaskın var mı?

        Konuşmadan verdim kaskı. İki sigarayı aynı anda ağzıma koyarak yaktım, birini ona verdim ve yola çıktık. Ne o nereye gidiyoruz dedi ne ben biliyordum nereye gittiğimizi. Kaybolmuştum uzun zamandır. Kaybolmuş kaybolmuşu tanır. Hiçsizliğe doğru yol almak istedimse de yolu nerde başlar nerde biter bilemeden öylece yollandık.

-eksik olanı severim hele hayatın yada umudun eksik olanını-

16 Temmuz 2013 Salı

al bunu sevgilim mimar olursun

çatıdan ışıklara bakıyorum
romantiklik olsun diye değil
ışıklardan gökyüzünü göremiyorum

-bide şu minareler olmasa önümde-

sana bakıyorum
evin uzakta göremiyorum
üstelik miyopum

eskiz kağıtlarına yazıyorum
ne önemli yazdığım
al sevgilim
bununla mimar olursun

6 Temmuz 2013 Cumartesi

sabun köpüğü

adını bilmediğim
ucuz bir sabun markasının
köpüğü gibi aktım sana
sel kesmişti yolu
logardan içeri girdim
hangi tanrı bilmem
sana gelmemi engelledi


denize çok yolum vardı daha
uzun uzadıya düşündüm
düşündüm
düşündüm
sonra başka
adını bilmediğim
sabun köpükleri geldi
konuşmaya daldık
daha çok vardı denize yolumuz

sevgilim
buralar çok hijyenik
bakma sen kokusuna

gökyüzünü gördüm
diğer sabun köpükleride gördü
japon markalarını pek sevdim
-gerçi hiçbir japon marka bilmem ya-
sana geliyorum sevgilim
yolum uzun
önce akdenize açılacam
atlas okyanusunu geçecem
hint okyanusundan kurtulunca
basraya dalacam

daha çok yolum var sevgilim
sen bekleme beni uyu
ama yalnız uyu
başka kol sarmasın seni
ne hikayeler biriktirip gelecem
sarınca hepsini
bir bir deyiverecem

sevgilim
yolu fırtınalar kesti
sana çok yolum var
bekleme beni sen uyu
ama yalnız uyu
başka kollar sarmasın seni
saçlarına başka eller değmesin
aşk dolu

-kıskanırım saçlarını-


5 Temmuz 2013 Cuma

başka bir hüzne kadar

hala seni hatırlamak güzel

neden hep en kötü anımda hatırlıyorum seni
neden gülerken eğlenirken değilde
en kötüsünde sen düşüyorsun usuma
sarhoşluğumda
hiç birşeyi düzgün yapamıyor
düşünemiyorken bile
sen dümdüz pürüzsüz aklımdasın
geçmiş
gitti bitti diyemiyorum
daha mutlu anlar olmadığından mı acaba
yoksa
yaşadıklarımın daha güzeli vardı dediğimden mi


hala hatırlıyorum seni
her mimiğini jestini
bazen durup nelere tepki verirdi diyorum
bu durumda ne derdi


sıkıntısını çektiğim
her konusu açıldığında sigaraya sarıldığım
hayallerime
bir adım daha yaklaştım


evet biraz sıkıntılıyım
etrafımda dört tane
kabak gibi orta olan minare var
her yanımı ezanlar sardı
yok yok
sıkıntım bundan değil
gidiyorum gitmek istediğim yere
sen yoksun sanırım sıkıntının sebebi bu

net olarak bırseyler soyleyemezdım
kızardın
sürekli şüphe ve ne olacağını bilememek var
tamam herkeste varda
benim konuşmalarıma da yansıyor

neyse gece saçlı bir başka sancıya kadar
başka bir hüzünlü anda hatırlayana kadar

-çay koyda içelim, benimki demli olsun-

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Beirut çalıyor

sert bir şark şarkısı çalıyor
el ele singapur'a yol alıyoruz
peşimizden yavaş yavaş geliyor 
ezilmiş parçalanmış ruh
en fazla ne olabilir ki diye düşmüştük yola
yan yanayız bu yeterdi

-salçalı ekmekle doyulmazmış-

singapur'dayız
bırakmayalım birbirimizi
kahve kokusu kaplamıştı her yanımızı
sarının ne çok tonu varmış
burda anladık

-kartpostal arkasında yazılanlara bakalım-

terli bir güne uyandık
ben öyle sanıyordum
uyanmışım
sen bir rüyaymışsın ben öyle yaşamışım
hint okyanusuna açılalım
japon bandralı gemiyle
ruh senmişsin ardım sıra gelen


orman yolunu düşlüyorum
harita çizmeye kalktığımız
balıkçı teknelerinde
ayakta yediğimiz balığı
içtiğimiz şalgamı düşünüyorum
vapurun gelip binişimizi
kırmızı atkını
yeşil montumu
saman kağıdı defterine çizdiğim resmini hatırlıyorum

o eski zamanları
güzel olan
bize ait olan zamanları

-gece saçını savur yel olsun alsın hüznümüzü-

-Beirut çalıyor duyuyor musun?-

4 Mayıs 2013 Cumartesi

bitizdir

rüyamda gördüm desem
yalandır denilir
çünkü klişe severiz hep birlikte
yok muydu başka bahanen diyeceksin
ama gerçekten gördüm
nasıl inandırabilirim ki
sürekli şüphe ile bakarken sen


kalabalıktı ortalık
görünce beni sarılmak için koştun
farkındaydım
elimi uzattım elini tuttum
sana acı çektirmek istedim
umurunda olmamıştır belki
daha da abarttım
daha çok acı çek istedim
intikam düşüncesi bürümüştü küçücük beynimi
öbürüne
yanındakine sarıldım
hafifçe arkaya doğru eğdim
saçlarının arasındaydı parmaklarım
dudaklarına yapıştım
elinden tuttum yürüdük
arkama bakmak istedim
nasıl bir yüz ifaden var görmek istedim
bakmadım
daha etkili olur diye düşündüm


işte öyle sevgili
yada öncelerden sevgili
insanız ve küçük düşünürüz
büyük sanırız
bitizdir
küçücük bir eniğizdir
haybeye havlar dururuz

23 Nisan 2013 Salı

erik çalalalım

belki teker döner 
dönerde yola devam ederiz

el öpmeyip onları tutmayı başarırız
havasız odalara dairelere tıkılıp kalmayız
belki düşeriz dizimiz kanar
acıyı sadece dizilerden öğrenmeyiz
çaldığımız erikleri rahat rahat yeriz
"ayıp" demez kimse
bahçeden bahçeye koşarız
bir çikolata için üç dört sokak koşarız
çamurlu sahada top oynarız belki
topumuzu kesmekle tehdit ederler bizi
önce korkarız ama aldırmayız
akşam anne babamız bize oyuncak getirir belki
hiç olmasa bir gofret çikolata
arkadaşımızın bisikletine binmek için sıra bekleriz
o da şımarıktır biraz ve bizden gıcık almasın diye şirinlik yaparız

yada

sanayiye gideriz tamircide çalışırız
rot balansın nasıl ayarlandığını öğreniriz
berberde havlu getir görür yaparız
belki de boyacılık yaparız
ayakkabı boyamayı öğreniriz
ellerimizi ayakkabının içine sokarız
biraz fazla para versin diye ayna gibi yaparız
simit satarız belki başımızda tepsi bağırırız 
sokaklarda yankılanır sesimiz 
"simiiit, taze taze sıcak simiiit"
üç kuruş için it gibi çalışırız
yinede anne babamızı mutlu edemeyiz
 biz işe yaramaz pisliğin tekiyizdir

yaaaa azizim işte böyle
bayramınız 
yada
ne bileyim bayramımız..

7 Nisan 2013 Pazar

sokağa tripli

sokağa trip atılır mı arkadaş
sokak neticede 

şemsiyesinin ucuyla sert sert 
sokağın asfaltına vuruyordu
asfalt olmasına mı sinirliydi
asfaltın eğri büğrü, çukur dolu olmasına mı
yada başkasına kızıp sokağın asfaltından mı
çıkarıyordu hırsını


uzun siyah pardösü vardı üstünde
gündüzün sıcaklığındayken 
gecenin serinliğini hesaplamış belliki
bu kadar hesapşinas iken
neden bu trip yada kime
tribini anlayan sana cevap verebilen yada 
tribini görüp gönlünü almayı bilen senşinas birine yapsan
tamam tamam o zaman sana dikkat etmezdim 
zira çok dikkat çeken bir yanın yoktu
şemsiyenin de hakkını vermek gerek 
o olmasaydı nazarımı çekemeyecektin

saçı uzun siyahtı
yüzünde biraz çil vardı
hem esmer hem çilli olur muymuş
miyop var bende belki ben çilli olmanı
istedim ve gördüm
neyse sokağa çelme takma 
öptüm kib.

4 Nisan 2013 Perşembe

endişeye sebebiyet

geçmiş geçmişti
biz hala ona bakıp hayıflanıyorduk
neden şu olmadı neden bu olmadı
biri çıksa da "bırak geçmişi sikim " dese 
belki rahatlardık da herkeste geçmişe kinliydi

-geleceğe sövüşlerdeydi hep-

düşünüyorduk çoğu kimse "düşünün" diyordu
düşüncenin bir anlamı endişeydi
biz "endişe ediyoruz" deyince hep diğer anlamını çıkarıyorlardı

geçmiş geçmişti geçmesine de biz ondan geçemedik
allah geçmişlerin belasını versin ki geçemiyorduk

"dünyada bulunmak endişeye sebebiyet verir*"
nede olsa 
"insan endişeden yaratılmıştır.**"


18 Şubat 2013 Pazartesi

Şehirler arası otobüs kokusu

     Şehirler arası otobüs kokan bir amca ile tanıştım. Şehirler arası otobüslerin genel geçer bir kokusu var mıdır genelde bilmiyorum da ben her şehirler arası otobüse bindiğimde (ki sık sık bunu yaparım) aynı kokuyu duyarım. Amca bana bir şeyler anlatıyordu anlatmasına fakat ben pek dedikleriyle alakadar olamıyordum. Sesi çok derinden ağır ağır geliyordu hani yüksek bir yerden geçersin de aşağılardan ama çoook aşağılardan bir su sesini andıran mırıltılar duyarsın ya onun gibi bir şey. Ben amcanın kokusuna takılmıştım. Acaba böyle bir koku satılır mı ki yurdum parfümerilerinde yada kolonyacılarında . Alsam mı ki iyi de bu kokuyu sevmiyorum her gidişimde ve gelişimde ( bu gelişler geldiğim yere göre gidişler) bunaltıyordu beni. Şoför amcalar muavinler aklıma gelirdi bide ağlayan bebekler. ağlamayan bebek olabilir mi acaba. Amca hala konuşuyor, dinlemediğimi anlamış olacak ki dürttü beni dinliyorum edası takındım o anda. Aklım o kokuda kalmıştı şaşırmıştım uzun zamandır o kokuyu duymamıştım. Gitmek geldi içimden nereye olursa diye geçirdim  sonra geçti tabi. 
      Kafam şehirler arası kokuyla, gidişle gelişle doluyken birine çarptım sonra çarpıldım. İşsizdim başı boştum çarpılasım geldiyse demek ki. Aval aval suratına baktım hiç bir şey demeden. O da bana bakıyordu ama o nasıl bakmak öyle çok hüzünlüydü. hani otobüste eve giderken yüzünü cama dayamış ve keder dolu dışarıya bakan kadınlar olur ya camdan yansımasını görürsün ve bu nasıl bir hüzündür dersin işte öyle bir hüzün. "Senin sayende  aşka inandım" diyesim geldi. Ben bir şey demeden o dedi yok yok demedi kustu. Nasıl bir kusmak hemde ağız dolusu bir haftalık yediği yemeği üzerime attı resmen. Çok sinirliydi dinledim. Acaba sevgilisiyle mi kavga etti işten mi kovuldu diye düşünürken o yüzünde ki hüzün kayboldu yerini masallarda ki kötü cadı mimiği geldi. o an " Yok yok senin sayende değil senin yüzünden aşka inandım" diyebildim ancak. Oysa ki o an uzun zamandır duymadığım kokuyla karışan kafayla onunla her yere gidebilirdim sorgusuz sualsiz. Gel demesi yeterliydi. gidecektim düşünmeden nereye diye sormadan gidecektim. 
     Sanırım artık eve gitmeliyim bu gün epey yoruldum çok çalıştım. Bunların üstüne bir çay demleyip içmeliyim. 
-Tanrı büyükte sanırım yarattıkları küçük-

10 Şubat 2013 Pazar

gel demesini bekledi

zaman doldu
artık 
gitmen gerek dedi kadın
kimse yoktu sanki karşısında 
o kadar yok sayılabilir mi bir insan


gitti adam bir şey demeden 
zaman aktı 
güneş doğdu battı
sular yandı
mermerler karardı
kadın aramadı sormadı
adam gitmeye devam etti
o kadar gitti ki 
nereye vardığını bile anlamadı
insanlarla konuştu
yalnız kaldı
yanlış yaptı
kadın aramadı


adam döndü artık kadını hatırlamıyordu
neden gittiğini unutmuştu
ve dönmesi gerektiğini düşündü
eve gitti
kadın yoktu
henüz çıkmış gibiydi evden
derli topluydu herşey 
yatak dışında
adam anımsamaya başladı
bir kadın vardı git demişti
gitmişti
gel demesini beklemişti
dememişti


kadın geldi 
adama baktı
iyi ki geldin dedi
adam yabancılaşmıştı
bakmadı kadına 
sarılmadı 
ama bu bir tepki değildi
kadın anladı

*sevgim acıyor diye geçirdi içinden*

kadın gitti
adam yine yalnızdı

-kumar bu arttırmaya devam-

27 Ocak 2013 Pazar

gece saçların

saçların
siyah uzun saçların
gece rengi saçların
özlemiş midir ellerimi

bir vardın birden yok oldun
cin değildin 
yoksa peri mi oldun

-tanrı bile şaşırdı benim mi bu kul-


25 Ocak 2013 Cuma

ara ara araşırız

olur bazen öyle 
beklersin o kadar beklersin ki
artık vazgeçmekten korkarsın
vazgeçersen daha çok kaybedersin belki
kumar aslında bu 
görüyor ve artırıyorsun
daha da artırıyorsun

-seni sevdiğimi biliyorum-

sen başkasıylasın
ben başkasıyla
ara ara araşıyoruz
konuşuyoruz da ne konuşuyoruz
bilmiyoruz
birbirimiziniz biliyoruz

-beni sevmeni bekliyorum-

beklenti sorumluluk yükler derler
öyle değil o en azından bu 
öyle değil

*bu ne güzel bir elma 
bir yarısı kırmızı
diğer yarısı da kırmızı*

aslında her şey bu kadar basit sevgilim
başka bir şey bekleriz 
şaşırmak isteriz 
fakat en sıradanı olur 

-korkma sıradan şeyler daha çekicidir-

9 Ocak 2013 Çarşamba

kız doğur

çarpık aşk idealleştirir
gülme n'olur
ya çarpılıp aşık olursam sana
kitap olmasa elimizde mesela
hayatımızda hiç gözlük takmamışsak

-güneş gözlüğü dahil-

yine aşık olur muydun?

çok kültürleniyoruz giderek sevgilim
doğur doğura bildiğin kadar 
refah bir devletimiz olur
herşeyi nedensellik içinde ele alırız

-neden burdayız-

doğur sevgilim daha da doğur
bazen sevdiğim kadınlar ölüyor
kız doğur sevgilim

-sadece bu yazı dışında kalsın nedenselliğin-

sustuk

"intihar kendini ifade etmenin en güzel adı" dedi
uzun uzun sustuk