27 Mayıs 2011 Cuma

iyi ve kötünün ötesinde

    sıradan bir çay sohbetine müdahil olan iki yabancı.. öyle bir yabancılar ki hem bana hem birbirlerine. usulca süzülüyor ve çaylarını yudumlamaya başlıyorlar. gözlerinde dayanılmaz bir teslimiyet hissi dağıtan kadına gözlerim takılıp kalıyor. zarif el hareketleri, rüzgarla hareket ediyormuşçasına sallanan parmakları, ince belli bardağı parmaklarının ucuyla umursamazca tutuşuna takılıyorum.
   bir o kadar sorgulayıcı kapalı bakışlar fırlatan etrafını tedirginlikle izleyen kahverengi gözlere bakıyorum bi ara. bardağı öyle bir sıkı tutmuş ki kırılacak parmaklarının arasından kan fışkıracak hissi uyandırıyordu. dağınık dalgalı kumral saçları hafif esen rüzgarla sallanırken bile gözleriyle rüzgara hükmetmek ister gibiydi.kara kaşların altında ki iri gözleri her an geziniyordu korkarcasına.
    muhabbetin güzel yerinde yabancılaşıp o iki davetsiz misafiri seyre daldım. aklıma yaşlı bir ninenin anlattığı çokça uzun kürtçe destan geldi." we be xeber kevın dılete de, te be hemde xwe wa mazınke dı hınave xweda" diyor du ki " habersiz girecekler kalbine ve sen habersiz isteksiz büyüteceksin içinde onları"..
tek tek kalkıp gidiyorlardı etrafımızda insanlar azalıyordu ikisi tüm yabancılıklarıyla karşımda oturmaya devam ediyorlardı bende onları tek kelime etmeden izliyordum.
tedirgin olan arada "ne bakıyorsun be" der gibi bakışlar fırlatsa da sezdirmeye çalışmadan bakmaya devam ettim. ve ayrılma vakti gelmişti. son sigaramı da  yakıp uzun uzun yürümek isteğiyle yola koyuldum.
  aniden gelen ve hayatımda çokça yer kaplayan iki kadın siyahla beyaz gibi farklı iki kadın. olur  mu ki ikisini birden tutabilir miydim içimde. nasılsa iyilikte kötülükte var bende her ikisi nasıl yaşıyorsa onları da yaşatabilirim sanıyorum. birbirlerine katlanacaklar yada ben onlara katlanacam artık..

17 Mayıs 2011 Salı

siktiret

siktiret be sevgili bırak kıçıma batan platonik dikenle kalayım. yorma kendini boşver gitsin..

15 Mayıs 2011 Pazar

dayanılmaz hafiflikte bir "Solfej"

"bir sokakta sevdiğiniz biri yaşarsa orası dünyanız olur" demiş ya lawrence amca düşündümde adam ne çektiyse hangi sokağa taşındıysa yada kaç sokak değiştirmişse.. dünyam olacak sokaktan o kadar uzaktayım ki
sokağın yolunu unutmak yada hiç gitmemiş gibi bir hisse kapılmak. yabancılaşması sana en yakınındakinin senden yakın olanın sana artık o sokakta değilim demesi dayanılmaz bir hafiflik..
alelade bir sokaktan geçerken esen rüzgarın umarsızca "eski aşklarını hatırla" deyip esişine devam etmesi.
ağlama seanslarının başlamasında etkin olduğu için takındığı bencilce ve takmaz bir edayla "ağlamaman için hiç bir neden yok sıra sende" demesi.
boş sokakta sadece ayak seslerini duyuşun ve sessizce yanında soluk alan eski aşklarının siluetleri, çıkmaz olmasın bu sokak deyip kime ettiğini bile bilmediğin temenni sözcükleriyle yola koyuluşu ayaklarının. çıkarıp cebinden tabakanı oyalar diye umduğun sigaranı sarma başlar ve bilirsin aklındadır -hep dolanır aklından çıkmak bilmeden- yalnızsın etrafında sadece siluetler yalnızsın yalnız doğmuştun ve yalnız ölecektin lakin nedendir bu arada yalnız yürüyüşün  kısa fakat bir o kadarda uzun yolu.
hayatın sana sunduğu paketlerdeki "ister misinler?" etrafında dolanan eski aşklarının "aşklar komedyası" ve onu izlemen hayatın boyunca izlemek zorunda kalışın itiraz etme lüksünü bile elinden alan "kaderler-kısmetler"
yalnızım yalnızlıktan şakaklarım ağrımakta ve sigaralar sararım üst üste ağır tütün kokusuyla öldürmeye çalışırım "aşklar komedyası"'nda ki oyuncuları teker teker beyhude bir tutum olasa da..

2 Mayıs 2011 Pazartesi

acaba

haklısın sevgili duman çıkmadığı için belli olmuyor yandığı..